Diabet Nedir?
Diyabet kronik, pankreasın yetersiz veya hiç insülin üretmemesiyle karakterize, şeker yüksekliğiyle seyreden bir hastalıktır. ‹nsülin, şekerin enerji olarak kullanılabilmesi için hücreye girmesini sağlamakta gerekli bir hormondur. İnsülin miktarının veya etkinliğinin azalmasına bağlı olarak kan şekeri yükselir.
(Hiperglisemi) Bu durum uzun dönemde birçok doku ve organlarda hasara yol açar. Diyabetin iki önemli ve belirgin tipi vardır:
Tip 1 diyabet Tip 1 diyabet otoimmün mekanizmalara bağlı olarak insülinin pankreasta hiç üretilmediği ya da çok az üretildiği tiptir. ‹nsülin vücutta hiç bulunmadığından, diyabet ancak insülin enjeksiyonu veya pompayla tedavi edilebilir. Ayrıca tip 1 diyabete juvenil diyabet de denir. Genellikle çocuk yada genç erişkin çağda ortaya çıkar.
Tip 2 diyabet
Tip 2 diyabet daha çok insülin direnciyle karakterizedir. Tip 2 diyabette insülin yeterince düzenli salınıp etkili olamamaktadır. Aslında insülin miktarları normal, hatta fazla bile olabilir. Sıklıkla egzersiz ve diyet, tedavide en etkin yöntemlerdir. Bununla beraber tedaviye ilaç ve bazen insülin de eklemek gerekebilir. Tip 2 diyabet en sık görülen tip olup toplumda rastlanma sıklığı oranı %90’dır ve dünyada yaklaşık 246 milyon insan tip 2 diyabetlidir.
Her iki tip şeker hastalığı da ciddi etkileri olan hastalıklar olup çocuklarda her iki tip diyabet de oldukça sık bulunmaktadır. Rastlanma sıklığındaki artış, özellikle çocukları korumanın ciddiyeti açısından önemlidir. DİĞER DİYABET TİPLERİ:
Üçüncü tip diyabet ise hamilelik döneminde görülen tiptir. Bazen gebelikten sonra kalıcı olabilir.
Bazı çocuklar tip 1 ve tip 2 arası mixt tip diyabet belirtileri gösterirler. Bu tip diyabete hybrit de denir. Çifte diyabet olarak da adlandırılan bu diyabet tipi, özellikle şişman çocuklarda çok görülmektedir.
Bunlara ek olarak bir de ileri yaşta görülen, tip1 benzeri diyabet vardır, MODY adı verilir.
SİZİN ÇOCUĞUNUZDA DA DİYABET OLABİLİR Mİ?
Diyabetin çarpıcı belirtileri:
• Sık idrara çıkma,
• Aşırı susama,
• Terleme,
• Sık acıkma,
• Kilo kaybı,
• Halsizlik,
• Konsantrasyon bozukluğu,
• Bulanık görme,
• Karın ağrısı ve kusma, sık hastalanmadır.
DİPABETİN KOMPLİKASYONLARI:
Diyabet hayat boyu süren, dikkatle izlenmesi gereken, iyi kan şekeri kontrolünün şart olduğu bir hastalıktır.
İyi olmayan takip ve kontrol yüksek şekere ve uzun dönemde birçok organda hasara neden olur.
• Kalp hasarı: Sıklıkla kalpte ve damarlarda ölümcül zararlara yol açar. Özellikle kalp damarları tıkanabilir, kalp krizi yaşanabilir.
• Böbrek hasarı: Diyalize kadar götürebilir ve böbrek nakline gereksinim duyulacak kayıplar yaşanır.
• Sinir hücreleri: Sinir hücreleri hasar görür, buna bağlı ayak yaraları olabilir.
• Göz hasarı: Göz hasarı kapsamında retina kanamaları ve buna bağlı görme kaybı meydana gelir.
DİYABETİK KETOASİDOZ (DKA):
Genellikle kötü kontrollü yada tedavi almayan tip1 diyabetlilerde görülür. Vücut, şekere ihtiyacı olmasına rağmen insülin olmadığından şekeri başka yollarla elde eder. Bu yol, yağlardır ve yağlardan şeker elde ederken bu normal olmayan üretim aynı zamanda keton oluşmasına da neden olur.
KETON ARTIŞI VE BELİRTİLERİ:
• Hızlı nefes almaya,
• Kalp atışında artışa,
• Karın ağrısına,
• Kusmaya,
• Halsizlik ve ağızda elma çürüğü kokusuna neden olur.
Diyabetik ketoasidoz dünyada tip 1 diyabetli çocukların ölümüne neden olmaktadır. Eğer tedavi edilmezse %100 ölümcüldür. Genellikle beyinde şişme (edem) ile ölüm olur ve bu ölüm nedeni çocuklara özgüdür..
Yeni başlayan tip 1 diyabetli çocukların %40’ında DKA görülür. Özellikle daha tanı konulmamış çocuklarda, yüksek şekerin uzun süre devam etmesi şiddetli ketoasidozise neden olur. Tanı konulamayan tip 1 diyabetli çocukların en önemli belirtilerinden biri ise gece terlemesidir. Yatak ıslak uyanırlar. Bu gibi ön bulguları anlatan posterler geçen yıl italya’da ailelerin çocuklarındaki hastalığı daha erken görmesini sağlamış ve ketoasidoz vakaları %78 den %12.5’a inmiştir.
Diyabetli çocuklar tam sağlıklı ve üretken bir yaşam sürebilirler
Dünyadaki diyabetli nüfusu 20 yıl içinde 380 milyonu bulacak
Diyabet kronik, pankreasın yetersiz veya hiç insülin üretmemesiyle karakterize, şeker yüksekliğiyle seyreden bir hastalıktır. ‹nsülin, şekerin enerji olarak kullanılabilmesi için hücreye girmesini sağlamakta gerekli bir hormondur. İnsülin miktarının veya etkinliğinin azalmasına bağlı olarak kan şekeri yükselir.
(Hiperglisemi) Bu durum uzun dönemde birçok doku ve organlarda hasara yol açar. Diyabetin iki önemli ve belirgin tipi vardır:
Tip 1 diyabet Tip 1 diyabet otoimmün mekanizmalara bağlı olarak insülinin pankreasta hiç üretilmediği ya da çok az üretildiği tiptir. ‹nsülin vücutta hiç bulunmadığından, diyabet ancak insülin enjeksiyonu veya pompayla tedavi edilebilir. Ayrıca tip 1 diyabete juvenil diyabet de denir. Genellikle çocuk yada genç erişkin çağda ortaya çıkar.
Tip 2 diyabet
Tip 2 diyabet daha çok insülin direnciyle karakterizedir. Tip 2 diyabette insülin yeterince düzenli salınıp etkili olamamaktadır. Aslında insülin miktarları normal, hatta fazla bile olabilir. Sıklıkla egzersiz ve diyet, tedavide en etkin yöntemlerdir. Bununla beraber tedaviye ilaç ve bazen insülin de eklemek gerekebilir. Tip 2 diyabet en sık görülen tip olup toplumda rastlanma sıklığı oranı %90’dır ve dünyada yaklaşık 246 milyon insan tip 2 diyabetlidir.
Her iki tip şeker hastalığı da ciddi etkileri olan hastalıklar olup çocuklarda her iki tip diyabet de oldukça sık bulunmaktadır. Rastlanma sıklığındaki artış, özellikle çocukları korumanın ciddiyeti açısından önemlidir. DİĞER DİYABET TİPLERİ:
Üçüncü tip diyabet ise hamilelik döneminde görülen tiptir. Bazen gebelikten sonra kalıcı olabilir.
Bazı çocuklar tip 1 ve tip 2 arası mixt tip diyabet belirtileri gösterirler. Bu tip diyabete hybrit de denir. Çifte diyabet olarak da adlandırılan bu diyabet tipi, özellikle şişman çocuklarda çok görülmektedir.
Bunlara ek olarak bir de ileri yaşta görülen, tip1 benzeri diyabet vardır, MODY adı verilir.
SİZİN ÇOCUĞUNUZDA DA DİYABET OLABİLİR Mİ?
Diyabetin çarpıcı belirtileri:
• Sık idrara çıkma,
• Aşırı susama,
• Terleme,
• Sık acıkma,
• Kilo kaybı,
• Halsizlik,
• Konsantrasyon bozukluğu,
• Bulanık görme,
• Karın ağrısı ve kusma, sık hastalanmadır.
DİPABETİN KOMPLİKASYONLARI:
Diyabet hayat boyu süren, dikkatle izlenmesi gereken, iyi kan şekeri kontrolünün şart olduğu bir hastalıktır.
İyi olmayan takip ve kontrol yüksek şekere ve uzun dönemde birçok organda hasara neden olur.
• Kalp hasarı: Sıklıkla kalpte ve damarlarda ölümcül zararlara yol açar. Özellikle kalp damarları tıkanabilir, kalp krizi yaşanabilir.
• Böbrek hasarı: Diyalize kadar götürebilir ve böbrek nakline gereksinim duyulacak kayıplar yaşanır.
• Sinir hücreleri: Sinir hücreleri hasar görür, buna bağlı ayak yaraları olabilir.
• Göz hasarı: Göz hasarı kapsamında retina kanamaları ve buna bağlı görme kaybı meydana gelir.
DİYABETİK KETOASİDOZ (DKA):
Genellikle kötü kontrollü yada tedavi almayan tip1 diyabetlilerde görülür. Vücut, şekere ihtiyacı olmasına rağmen insülin olmadığından şekeri başka yollarla elde eder. Bu yol, yağlardır ve yağlardan şeker elde ederken bu normal olmayan üretim aynı zamanda keton oluşmasına da neden olur.
KETON ARTIŞI VE BELİRTİLERİ:
• Hızlı nefes almaya,
• Kalp atışında artışa,
• Karın ağrısına,
• Kusmaya,
• Halsizlik ve ağızda elma çürüğü kokusuna neden olur.
Diyabetik ketoasidoz dünyada tip 1 diyabetli çocukların ölümüne neden olmaktadır. Eğer tedavi edilmezse %100 ölümcüldür. Genellikle beyinde şişme (edem) ile ölüm olur ve bu ölüm nedeni çocuklara özgüdür..
Yeni başlayan tip 1 diyabetli çocukların %40’ında DKA görülür. Özellikle daha tanı konulmamış çocuklarda, yüksek şekerin uzun süre devam etmesi şiddetli ketoasidozise neden olur. Tanı konulamayan tip 1 diyabetli çocukların en önemli belirtilerinden biri ise gece terlemesidir. Yatak ıslak uyanırlar. Bu gibi ön bulguları anlatan posterler geçen yıl italya’da ailelerin çocuklarındaki hastalığı daha erken görmesini sağlamış ve ketoasidoz vakaları %78 den %12.5’a inmiştir.
Diyabetli çocuklar tam sağlıklı ve üretken bir yaşam sürebilirler
Dünyadaki diyabetli nüfusu 20 yıl içinde 380 milyonu bulacak
Diabet Tipleri Nelerdir?
Diyabetin iki temel tipi mevcuttur: Tip 1 ve Tip 2
Tip 1 diyabetli kişiler genellikle insülin üretmemektedirler. Dışarıdan insülin kullanmak zorundadırlar. Başka türlü yaşamaları imkansızdır.
Tip 1 diyabet, bazen, insüline bağımlı, genetik olarak yönlendirilmiş veya erken başlangıçlı diyabet olarak adlandırılır. Tip 1 diyabetli hastalar genellikle insülini hiç üretmemektedirler.
Tip 1 diyabet herhangi bir yaşta da çıkabilir, fakat genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde oluşur. Hasta kişiler, kanlarındaki glukoz seviyesini kontrol etmek için her gün insülin enjeksiyonu yapmak zorundadırlar. Eğer Tip 1 diyabetli kişiler insülin bulamazlarsa diyabet komasına girerler.
Uluslararası Diyabet Federasyonu, dünyada en az 17 milyon kişide Tip 1 diyabet olduğunu tespit etmiştir.
Tip 2 diyabetli kişilerde, insülin üretimi azdır veya onu yeterince kullanamamaktadırlar.
Genellikle insülin enjeksiyonu gereksinimleri yoktur. Yalnızca diyet veya oral tabletler (ağızdan alınan ilaçlar) ile tedavi olabilirler.
Tip 2 diyabet, insüline bağımlı olmayan diyabet veya geç başlangıçlı diyabet olarak da adlandırılır. Tip 2 diyabetli kişilerin genellikle insülin gereksinimleri yoktur. Genellikle, diyetlerini kontrol ederek, düzenli egzersiz yaparak, ağızdan ilaç ve bazen de insülin alarak kanlarındaki glukozu kontrol edebilirler.
Tip 2 diyabet, 45 yaşından büyük şişman kişilerde en yaygındır. Bununla birlikte, artan obezitenin bir sonucu olarak, çocuklarda ve genç erişkinlerde de yaygın hale gelmektedir. Tip 2 diyabet en yaygın diyabet tipidir, tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluştururlar.
Eğer tip 2 diyabetli kişilerde tanı erken konmaz ve tedavi edilmez ise, ölüme bile yol açabilen ciddi komplikasyonlar gelişebilir.Tüm dünyada milyonlarca kişi hastalığını bile bilmeden veya yeterli tıbbi bakıma ulaşmadan Tip 2 diyabetli olarak yaşamaktadırlar.
Uluslararası Diyabet Federasyonu, dünyada en az 170 milyon kişide Tip 2 diyabetli olduğunu tahmin etmektedir.
Diğer Diyabet Tipleri
Bir diğer diyabet tipi, bazen gebe kadınlarda oluşan, geçici bir diyabet formudur. “Gestasyonel Diyabet” olarak adlandırılmaktadır. Hamilelik tamamlandığında genellikle kaybolmaktadır. Bu tip diyabeti olan kadınlar, daha sonraki zamanlarda, yüksek oranda, Tip 2 diyabet geliştirme riskine sahiptirler (%15).
Diğer bazı nadir diyabet tipleri de mevcutdur.
Diyabetin iki temel tipi mevcuttur: Tip 1 ve Tip 2
Tip 1 diyabetli kişiler genellikle insülin üretmemektedirler. Dışarıdan insülin kullanmak zorundadırlar. Başka türlü yaşamaları imkansızdır.
Tip 1 diyabet, bazen, insüline bağımlı, genetik olarak yönlendirilmiş veya erken başlangıçlı diyabet olarak adlandırılır. Tip 1 diyabetli hastalar genellikle insülini hiç üretmemektedirler.
Tip 1 diyabet herhangi bir yaşta da çıkabilir, fakat genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde oluşur. Hasta kişiler, kanlarındaki glukoz seviyesini kontrol etmek için her gün insülin enjeksiyonu yapmak zorundadırlar. Eğer Tip 1 diyabetli kişiler insülin bulamazlarsa diyabet komasına girerler.
Uluslararası Diyabet Federasyonu, dünyada en az 17 milyon kişide Tip 1 diyabet olduğunu tespit etmiştir.
Tip 2 diyabetli kişilerde, insülin üretimi azdır veya onu yeterince kullanamamaktadırlar.
Genellikle insülin enjeksiyonu gereksinimleri yoktur. Yalnızca diyet veya oral tabletler (ağızdan alınan ilaçlar) ile tedavi olabilirler.
Tip 2 diyabet, insüline bağımlı olmayan diyabet veya geç başlangıçlı diyabet olarak da adlandırılır. Tip 2 diyabetli kişilerin genellikle insülin gereksinimleri yoktur. Genellikle, diyetlerini kontrol ederek, düzenli egzersiz yaparak, ağızdan ilaç ve bazen de insülin alarak kanlarındaki glukozu kontrol edebilirler.
Tip 2 diyabet, 45 yaşından büyük şişman kişilerde en yaygındır. Bununla birlikte, artan obezitenin bir sonucu olarak, çocuklarda ve genç erişkinlerde de yaygın hale gelmektedir. Tip 2 diyabet en yaygın diyabet tipidir, tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluştururlar.
Eğer tip 2 diyabetli kişilerde tanı erken konmaz ve tedavi edilmez ise, ölüme bile yol açabilen ciddi komplikasyonlar gelişebilir.Tüm dünyada milyonlarca kişi hastalığını bile bilmeden veya yeterli tıbbi bakıma ulaşmadan Tip 2 diyabetli olarak yaşamaktadırlar.
Uluslararası Diyabet Federasyonu, dünyada en az 170 milyon kişide Tip 2 diyabetli olduğunu tahmin etmektedir.
Diğer Diyabet Tipleri
Bir diğer diyabet tipi, bazen gebe kadınlarda oluşan, geçici bir diyabet formudur. “Gestasyonel Diyabet” olarak adlandırılmaktadır. Hamilelik tamamlandığında genellikle kaybolmaktadır. Bu tip diyabeti olan kadınlar, daha sonraki zamanlarda, yüksek oranda, Tip 2 diyabet geliştirme riskine sahiptirler (%15).
Diğer bazı nadir diyabet tipleri de mevcutdur.
Kimler Diabet Olur ?
Herhangi bir kimse, herhangi bir yerde, herhangi bir yaşta diyabetli olabilir.
Birçok erişkin, semptomları tanınmadan birkaç yıl önce diyabetli olmuş olabilir. Tanı konduğu sırada, bunların bir çoğunda, diyabet komplikasyonları gelişmeye başlamıştır -Görme azalması, böbrek yetmezliği, kalp hastalığı, felç ve sinir hasarı gibi-. Dünyanın birçok yerinde de, hiç teşhis edilmemiş birçok diyabetli vardır.
Diyabeti erken ortaya çıkarmak demek, tedavisinin daha kolay ve ciddi komplikasyon riskinin önemli ölçüde azaltılabilir olması demektir.
Diyabetin gelişmesine yardımcı birçok risk faktörleri vardır.
Tip 1 Diyabet İçin Risk Faktörleri:
Bunlar, çok iyi tanımlanmamışlardır. Fakat, genetik ve çevresel faktörlerin bu tip diyabet gelişimi için tetikleyici rol oynayabildiği görülmektedir. Esas etken, oto-immün mekanizmasının bozukluğudur.
Tip 2 Diyabet için Risk Faktörleri:
* Yaş: Diyabetli kişilerin %90- 95’i tip 2 diyabetlidir. Bu tip genellikle 40 yaşın üzerindeki kişilerde oluşur. Fakat zamanımızda, çocuk ve adolesanları da önemli ölçüde etkilemektedir. Yaşlandıkça, diyabet riski artmaktadır.
* Şişmanlık: Tip 2 diyabetli kişilerin %80’inden fazlası kiloludur. Ne kadar kilolu olursanız o kadar yüksek diyabet riski taşırsınız.
* Diyabete İlişkin Aile Hikayesi: Araştırmalar, eğer yakın aile üyelerinde bir diyabet hikayesi var ise kişilerin daha fazla risk altında olduğunu göstermiştir. Akrabalık ne kadar yakın ise, diyabet riskiniz de o kadar yüksektir.
* Fiziksel Atalet: Araştırmalar aktif bir hayat sürdürmeyen kişilerin, daha fazla tip 2 diyabet gelişme riskinde olduğunu göstermiştir. Ne kadar az egzersiz yaparsanız diyabet gelişme olasılığı o kadar yüksektir.
* Bozulmuş Glukoz Toleransı (IGT): Sağlıklı bir kişinin kan şekeri 70-110 mg/dl (100 mililitre kanda mg olarak glukoz) arasındadır. Veya 3.9-6.0 mmol/L arasındadır. Bozulmuş glukoz toleransı, normalden daha yüksek bir kan glukoz seviyesidir. Açık diyabetin başlangıcıdır.
*Irk/Etnik Özellikler: Bildiğimiz kadarıyla, ırk ve etnik özellikler bir kişide diyabet gelişme olasılığını belirlemede önemlidir. Bu popülasyon içinde, Afrikalı-Amerikalı, Hispanik Amerikalı, Yerli Amerikalı, Asyalı- Amerikalı ve Pasifik Adalılarda daha fazla diyabet ortaya çıkmaktadır.
*Hamilelik Sırasında Diyabet: Bazı kadınlarda, hamilelikleri sırasında “gestasyonel diyabet” adıyla bilinen geçici bir diyabet tipi oluşur. Gestasyonel diyabet tüm hamileliklerin %2-5’inde gelişir. Fakat genellikle, hamilelik sonlandığında kaybolur. Bununla birlikte, gestasyonel diyabeti olan veya 4 kg veya daha büyük bebek dünyaya getiren kadınlarda, yaşamlarında daha geç bir dönemde, daha fazla Tip 2 diyabet gelişme olasılığı vardır.
Herhangi bir kimse, herhangi bir yerde, herhangi bir yaşta diyabetli olabilir.
Birçok erişkin, semptomları tanınmadan birkaç yıl önce diyabetli olmuş olabilir. Tanı konduğu sırada, bunların bir çoğunda, diyabet komplikasyonları gelişmeye başlamıştır -Görme azalması, böbrek yetmezliği, kalp hastalığı, felç ve sinir hasarı gibi-. Dünyanın birçok yerinde de, hiç teşhis edilmemiş birçok diyabetli vardır.
Diyabeti erken ortaya çıkarmak demek, tedavisinin daha kolay ve ciddi komplikasyon riskinin önemli ölçüde azaltılabilir olması demektir.
Diyabetin gelişmesine yardımcı birçok risk faktörleri vardır.
Tip 1 Diyabet İçin Risk Faktörleri:
Bunlar, çok iyi tanımlanmamışlardır. Fakat, genetik ve çevresel faktörlerin bu tip diyabet gelişimi için tetikleyici rol oynayabildiği görülmektedir. Esas etken, oto-immün mekanizmasının bozukluğudur.
Tip 2 Diyabet için Risk Faktörleri:
* Yaş: Diyabetli kişilerin %90- 95’i tip 2 diyabetlidir. Bu tip genellikle 40 yaşın üzerindeki kişilerde oluşur. Fakat zamanımızda, çocuk ve adolesanları da önemli ölçüde etkilemektedir. Yaşlandıkça, diyabet riski artmaktadır.
* Şişmanlık: Tip 2 diyabetli kişilerin %80’inden fazlası kiloludur. Ne kadar kilolu olursanız o kadar yüksek diyabet riski taşırsınız.
* Diyabete İlişkin Aile Hikayesi: Araştırmalar, eğer yakın aile üyelerinde bir diyabet hikayesi var ise kişilerin daha fazla risk altında olduğunu göstermiştir. Akrabalık ne kadar yakın ise, diyabet riskiniz de o kadar yüksektir.
* Fiziksel Atalet: Araştırmalar aktif bir hayat sürdürmeyen kişilerin, daha fazla tip 2 diyabet gelişme riskinde olduğunu göstermiştir. Ne kadar az egzersiz yaparsanız diyabet gelişme olasılığı o kadar yüksektir.
* Bozulmuş Glukoz Toleransı (IGT): Sağlıklı bir kişinin kan şekeri 70-110 mg/dl (100 mililitre kanda mg olarak glukoz) arasındadır. Veya 3.9-6.0 mmol/L arasındadır. Bozulmuş glukoz toleransı, normalden daha yüksek bir kan glukoz seviyesidir. Açık diyabetin başlangıcıdır.
*Irk/Etnik Özellikler: Bildiğimiz kadarıyla, ırk ve etnik özellikler bir kişide diyabet gelişme olasılığını belirlemede önemlidir. Bu popülasyon içinde, Afrikalı-Amerikalı, Hispanik Amerikalı, Yerli Amerikalı, Asyalı- Amerikalı ve Pasifik Adalılarda daha fazla diyabet ortaya çıkmaktadır.
*Hamilelik Sırasında Diyabet: Bazı kadınlarda, hamilelikleri sırasında “gestasyonel diyabet” adıyla bilinen geçici bir diyabet tipi oluşur. Gestasyonel diyabet tüm hamileliklerin %2-5’inde gelişir. Fakat genellikle, hamilelik sonlandığında kaybolur. Bununla birlikte, gestasyonel diyabeti olan veya 4 kg veya daha büyük bebek dünyaya getiren kadınlarda, yaşamlarında daha geç bir dönemde, daha fazla Tip 2 diyabet gelişme olasılığı vardır.
Diabetin Uyarıcı İşaretleri Nelerdir?
Kişilerde, farklı uyarıcı işaretler vardır ve bazen bunlar çok açık işaretler olmayabilir. Fakat işaretlerin bazıları, genel olarak tanıya yönelik işaretlerdir.
Yaygın Olarak Gözlenen Uyarıcı İşaretler
Tip1 Diyabet:
Tip 1 diyabetin başlangıcı genellikle birdenbire ve dramatiktir (saman alevi gibi). Aşağıdaki semptomları içerebilir:
* Anormal susama ve ağız kuruması,
* Sık idrara çıkma,
* Kol ve bacaklarda yorgunluk/Enerji azlığı,
* Sürekli açlık hissi,
* Ani kilo kaybı,
* Yavaş iyileşen yaralar,
* Tekrarlayan infeksiyonlar,
* Bulanık görme.
Tip 2 Diyabet:
Yukarıda listelenen aynı semptomlar tip 2 diyabetli kişilerde de gözlemlenebilir. Fakat, genellikle, semptomlar daha az belirgindir. Tip 2 diyabetin başlangıcı yavaştır ve sonuçta tespit etmek güç olabilir. Gerçekten de, tip 2 diyabetli bazı kişiler, erkenden hiçbir belirgin semptom göstermezler. Bu kişilerde çoğunlukla hastalık tablosu birkaç yıl sonra teşhis edilir. O zaman birçok komplikasyon gelişmiş olarak karşımıza gelir.
Diyabet olabileceğini düşünen kişiler ve ailesinde diyabet olan ve yukarıdaki belirtileri olanlar bir diyabet uzmanına muayene olmalıdırlar.
Kişilerde, farklı uyarıcı işaretler vardır ve bazen bunlar çok açık işaretler olmayabilir. Fakat işaretlerin bazıları, genel olarak tanıya yönelik işaretlerdir.
Yaygın Olarak Gözlenen Uyarıcı İşaretler
Tip1 Diyabet:
Tip 1 diyabetin başlangıcı genellikle birdenbire ve dramatiktir (saman alevi gibi). Aşağıdaki semptomları içerebilir:
* Anormal susama ve ağız kuruması,
* Sık idrara çıkma,
* Kol ve bacaklarda yorgunluk/Enerji azlığı,
* Sürekli açlık hissi,
* Ani kilo kaybı,
* Yavaş iyileşen yaralar,
* Tekrarlayan infeksiyonlar,
* Bulanık görme.
Tip 2 Diyabet:
Yukarıda listelenen aynı semptomlar tip 2 diyabetli kişilerde de gözlemlenebilir. Fakat, genellikle, semptomlar daha az belirgindir. Tip 2 diyabetin başlangıcı yavaştır ve sonuçta tespit etmek güç olabilir. Gerçekten de, tip 2 diyabetli bazı kişiler, erkenden hiçbir belirgin semptom göstermezler. Bu kişilerde çoğunlukla hastalık tablosu birkaç yıl sonra teşhis edilir. O zaman birçok komplikasyon gelişmiş olarak karşımıza gelir.
Diyabet olabileceğini düşünen kişiler ve ailesinde diyabet olan ve yukarıdaki belirtileri olanlar bir diyabet uzmanına muayene olmalıdırlar.
Diabetin Komplikasyonları Nelerdir ?
Diyabet, yaşam boyu süren, dikkatli kontrol gerektiren kronik bir hastalıktır. Gerektiği gibi kontrolü olmaz ise, kardiyovasküler hastalık, böbrek yetmezliği, körlük ve sinir hasarı gibi çeşitli komplikasyonlara yol açabilirler.
Kısa Süreli Komplikasyonlar
Düşük Kan Şekeri (Hipoglisemi): İnsulin kullanan bir kişi, sık sık kan şekerinin çok düşük seviyelere düşme problemi ile karşılaşabilir. Buna, ihtiyaçdan fazla insülin yapmak, aşırı egzersiz yapmak veya yeterli karbonhidrat almamak yol açmış olabilir. Hipoglisemi biraz şeker yiyerek hızla düzeltilebilir. Eğer düzeltilmez ise kişinin bilincini yitirmesine yol açabilir, acil hastane tedavisi gerektirir. Bunu önlemek için diyabetli hastaların daima yanlarında kan şekerini hemen yükselten glucagon iğnesi bulundurması gerekir.
Diyabetli kişinin hipoglisemiden korunmak için belirtilerini bilmesi çok önemlidir. Kan şekeri düşmesi hastada; acıkma, baygınlık, fenalık, terleme, el, ayak titremesi, daha sonra şuur kaybı gibi belirtiler gösterir.
Hiperglisemi ve Ketoasidoz:
Kan şekeri çok yükseldiğinde (>300 mg%) organizma, yağları yakıt olarak kullanır. Vücut yağları parçalandığında, keton diye bilinen asitli atıklar oluşur. Vücut çok fazla miktardaki ketonları harcayamaz veya önleyemez ise bunları idrar yolu ile atıp tüketmeyi dener. Ancak, vücut tüm ketonları serbestleştiremez ve kanda birikirler. Bu durum ketoasidoz denen tabloya yol açar. Ketoasidoz, insülin yokluğu ile ortaya çıkan ciddi bir durumdur. Esas olarak, tip 1 diyabetli kişilerde çokça, tip 2 diyabetlilerin ayarsız olanlarında da daha nadir görülür.
Laktik Asidoz:
Nadir görülen bir komplikasyondur. Laktik asidoz, laktik asidin vücutta birikmesidir. Hücreler, enerji için glukozu kullandıklarında, laktik asit yaparlar. Eğer, fazla miktarda laktik asit vücutta kalıyor ise denge bozulur ve kişi kendisini hasta hissetmeye başlar. Laktik asidoz nadir bir durumdur ve esas olarak tip 2 diyabetli kişileri etkiler.
Bakteriyel/Mantar İnfeksiyonları:
Diyabetli kişiler bakteri ve mantar infeksiyonlarına daha yatkındırlar. İnfeksiyonlar, sıklıkla idrar yolları ve üst nefes yollarında ve deride ortaya çıkabilir.
Mantar infeksiyonları, atlet ayağı, ciltte yuvarlak oluşumlar ve vaginal infeksiyonlar da çok görülen problemlerdir.
Uzun Vadeli Komplikasyonlar
Göz Hastalığı: Göz hastalığı veya retinopati, gelişmiş toplumlarda erişkin yaş grubunda görme azalması ve körlüğün en önemli nedenidir. 15 yıllık diyabeti olan hastaların yaklaşık %2’sinde legal olarak görme kaybı, %10’unda ise ciddi anlamda görme azalması vardır.
Türk Diyabet Cemiyeti’nin (TDC) Diyabet ve Göz Hastalığına ilişkin bukletini okuyun!
Böbrek Hastalığı:
Diyabet, böbrek hastalığının (nefropati) en önemli nedenlerinden biridir. Diyabetli tüm kişilerin yaklaşık 1/3’ünde böbrek hasarına ratlanır ve Tip 1 diyabetli hastaların yaklaşık %20’sinde böbrek yetmezliğine götüren fonksiyon bozuklukları oluşur.
TDC’nin Diyabet ve Böbrek Hastalığına ilişkin bukletini okuyun!
Sinirleri Tutan Komplikasyonlar:
Diyabetik sinir hastalığı veya nöropati diyabetli tüm kişilerin en az yarısını etkiler. Farklı nöropati tipleri vardır. Bunlar, ayaklarda, bazı vakalarda ellerde, duyu kaybına, ayakta ağrıya neden olur ve kalbi, gözü, mideyi, mesane ve genital organları içine alan somatik organ nöropatiye yol açar.
Ayaklarda duyu kaybı, diyabetli kişilerin farkına varmadan ayaklarını yakmalarına ve yaralamalarına yol açar. Bu yaralanmalar ülserlere, gangrenlere ve zamanında tedavi olmazlarsa muhtemelen amputasyonlara neden olabilir.
TDC’nin Diyabet ve Nöropati hakkındaki bukletini okuyun!
Dolaşım Sistemi Hastalıkları:
Dolaşım sistemi hastalığı veya kardiyovasküler hastalık tip 2 diyabetlilerde diyabet süresi ve şiddeti ile paralel bir artma gösterir. Avrupa orijinli diyabetliler arasındaki tüm ölümlerin %75’ini kalp-damar hastalığı oluşturmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde, koroner kalp hastalığı, 45 yaş üzerindeki diyabetli kişilerin %8-20’sinde mevcuttur. Kalp hastalığı riskleri, diyabetli olmayan kişilerden 2-4 kez daha fazladır. Endüstriyel ülkelerde tip 2 diyabetli kişiler için en temel ölüm ve sakatlık nedenidir.
TDC’nin Diyabet ve Kardiyovasküler Hastalığa ilişkin bukletini okuyun!
Amputasyon
Diyabet, yaralanma veya travma sonucu olan amputasyonlardan sonra en yaygın amputasyon nedenidir. Diyabetli kişiler, genel popülasyona kıyasla, alt ekstremite amputasyonuna 15-40 kez daha fazla maruz kalırlar.
Diyabet, yaşam boyu süren, dikkatli kontrol gerektiren kronik bir hastalıktır. Gerektiği gibi kontrolü olmaz ise, kardiyovasküler hastalık, böbrek yetmezliği, körlük ve sinir hasarı gibi çeşitli komplikasyonlara yol açabilirler.
Kısa Süreli Komplikasyonlar
Düşük Kan Şekeri (Hipoglisemi): İnsulin kullanan bir kişi, sık sık kan şekerinin çok düşük seviyelere düşme problemi ile karşılaşabilir. Buna, ihtiyaçdan fazla insülin yapmak, aşırı egzersiz yapmak veya yeterli karbonhidrat almamak yol açmış olabilir. Hipoglisemi biraz şeker yiyerek hızla düzeltilebilir. Eğer düzeltilmez ise kişinin bilincini yitirmesine yol açabilir, acil hastane tedavisi gerektirir. Bunu önlemek için diyabetli hastaların daima yanlarında kan şekerini hemen yükselten glucagon iğnesi bulundurması gerekir.
Diyabetli kişinin hipoglisemiden korunmak için belirtilerini bilmesi çok önemlidir. Kan şekeri düşmesi hastada; acıkma, baygınlık, fenalık, terleme, el, ayak titremesi, daha sonra şuur kaybı gibi belirtiler gösterir.
Hiperglisemi ve Ketoasidoz:
Kan şekeri çok yükseldiğinde (>300 mg%) organizma, yağları yakıt olarak kullanır. Vücut yağları parçalandığında, keton diye bilinen asitli atıklar oluşur. Vücut çok fazla miktardaki ketonları harcayamaz veya önleyemez ise bunları idrar yolu ile atıp tüketmeyi dener. Ancak, vücut tüm ketonları serbestleştiremez ve kanda birikirler. Bu durum ketoasidoz denen tabloya yol açar. Ketoasidoz, insülin yokluğu ile ortaya çıkan ciddi bir durumdur. Esas olarak, tip 1 diyabetli kişilerde çokça, tip 2 diyabetlilerin ayarsız olanlarında da daha nadir görülür.
Laktik Asidoz:
Nadir görülen bir komplikasyondur. Laktik asidoz, laktik asidin vücutta birikmesidir. Hücreler, enerji için glukozu kullandıklarında, laktik asit yaparlar. Eğer, fazla miktarda laktik asit vücutta kalıyor ise denge bozulur ve kişi kendisini hasta hissetmeye başlar. Laktik asidoz nadir bir durumdur ve esas olarak tip 2 diyabetli kişileri etkiler.
Bakteriyel/Mantar İnfeksiyonları:
Diyabetli kişiler bakteri ve mantar infeksiyonlarına daha yatkındırlar. İnfeksiyonlar, sıklıkla idrar yolları ve üst nefes yollarında ve deride ortaya çıkabilir.
Mantar infeksiyonları, atlet ayağı, ciltte yuvarlak oluşumlar ve vaginal infeksiyonlar da çok görülen problemlerdir.
Uzun Vadeli Komplikasyonlar
Göz Hastalığı: Göz hastalığı veya retinopati, gelişmiş toplumlarda erişkin yaş grubunda görme azalması ve körlüğün en önemli nedenidir. 15 yıllık diyabeti olan hastaların yaklaşık %2’sinde legal olarak görme kaybı, %10’unda ise ciddi anlamda görme azalması vardır.
Türk Diyabet Cemiyeti’nin (TDC) Diyabet ve Göz Hastalığına ilişkin bukletini okuyun!
Böbrek Hastalığı:
Diyabet, böbrek hastalığının (nefropati) en önemli nedenlerinden biridir. Diyabetli tüm kişilerin yaklaşık 1/3’ünde böbrek hasarına ratlanır ve Tip 1 diyabetli hastaların yaklaşık %20’sinde böbrek yetmezliğine götüren fonksiyon bozuklukları oluşur.
TDC’nin Diyabet ve Böbrek Hastalığına ilişkin bukletini okuyun!
Sinirleri Tutan Komplikasyonlar:
Diyabetik sinir hastalığı veya nöropati diyabetli tüm kişilerin en az yarısını etkiler. Farklı nöropati tipleri vardır. Bunlar, ayaklarda, bazı vakalarda ellerde, duyu kaybına, ayakta ağrıya neden olur ve kalbi, gözü, mideyi, mesane ve genital organları içine alan somatik organ nöropatiye yol açar.
Ayaklarda duyu kaybı, diyabetli kişilerin farkına varmadan ayaklarını yakmalarına ve yaralamalarına yol açar. Bu yaralanmalar ülserlere, gangrenlere ve zamanında tedavi olmazlarsa muhtemelen amputasyonlara neden olabilir.
TDC’nin Diyabet ve Nöropati hakkındaki bukletini okuyun!
Dolaşım Sistemi Hastalıkları:
Dolaşım sistemi hastalığı veya kardiyovasküler hastalık tip 2 diyabetlilerde diyabet süresi ve şiddeti ile paralel bir artma gösterir. Avrupa orijinli diyabetliler arasındaki tüm ölümlerin %75’ini kalp-damar hastalığı oluşturmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde, koroner kalp hastalığı, 45 yaş üzerindeki diyabetli kişilerin %8-20’sinde mevcuttur. Kalp hastalığı riskleri, diyabetli olmayan kişilerden 2-4 kez daha fazladır. Endüstriyel ülkelerde tip 2 diyabetli kişiler için en temel ölüm ve sakatlık nedenidir.
TDC’nin Diyabet ve Kardiyovasküler Hastalığa ilişkin bukletini okuyun!
Amputasyon
Diyabet, yaralanma veya travma sonucu olan amputasyonlardan sonra en yaygın amputasyon nedenidir. Diyabetli kişiler, genel popülasyona kıyasla, alt ekstremite amputasyonuna 15-40 kez daha fazla maruz kalırlar.
Diabetin Tedavisi
Bugün diyabeti, tamamen iyileştirici bir tedavi yoktur. Ancak, etkin tedavi vardır. Eğer, uygun ilaçlar, kaliteli bakım ve iyi tıbbi beslenme alabiliyorsanız aktif ve sağlıklı bir hayat sürdürebileceksiniz ve komplikasyon gelişme riskini azaltmış olacaksınız.
Sağlıklı bir yaşam tarzı için kılavuzumuzu okuyun!
İyi diyabet kontrolü, mümkün olduğunca normale yakın kan şekeri seviyelerini muhafaza etmek demektir. Bu ,aşağıdakilerin bir kombinasyonu ile başarılabilir.
Kontrollü Diyet
Yiyecekler, kan şekeri düzeyini yükseltirler. Diyabetli kişiler, herhangi bir kimse gibi, dengeli bir diyete ilave olarak karbonhidratlı besinleri ölçülü almak zorundadırlar.
Fiziksel Aktivite
Egzersiz kan şekerini düşürür. İnsulin gibi, vücudun kendi kan şekerini etkin bir şekilde kullanmasına yardım eder. Egzersiz, kilo kaybetmenize de yardımcı olur.
İlaçlar
Diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlar iki türdür.
1)İnsülinler
2)Ağız yolu ile kullanılan tabletler
İnsülin kan şekeri seviyelerini en etkili düşüren maddedir. Tip 1 diyabetli kişiler, yaşantılarını normal düzeyde sürdürebilmek için günde 2-3, hatta 4 defa insülin yapmak zorundadırlar.
Tip 2 diyabetli kişiler, kan şekerlerini düşürmek için oral hipoglisemik ilaçlara ihtiyaç duyarlar, çok az bir kısmı da insulin enjeksiyonu ihtiyacında da olabilirler.
Diyet, insülin, ağız yolu ile alınan ilaçlar ve egzersizin dengesini doğru olarak oluşturmak çok önemlidir.
Bu dengeyi başarmak, diyabetli bir kişi için yaşam boyu, usanmadan sürecek bir disiplin gerektirir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da yapılan Diyabet Komplikasyonlarını Kontrol Çalışması (DCCT) ve İngiltere’de , Oxford Üniversitesinde yapılan Diyabet Çalışması (UKPDS) sonunda, kan şeker seviyelerini mümkün olduğunca normal seviyelere yakın tutma girişimi ile diyabetin komplikasyonlarının gelişimini geciktirme ve önleme de çok yararlı olduğu ortaya konmuştur. Bu çalışmalarda;
* Göz Hastalığı geliştirme riskinde %76’ya kadar bir azalma,
* Böbrek Hastalığı gelişme riskinde %50’ye kadar bir azalma,
* Sinir Hastalığı gelişme riskinde %60’a kadar bir azalma,
* Felçlerde %33 den fazla bir azalma,
* Uzun vadeli komplikasyonlardan ölümde %33’e kadar bir azalma olduğu bu uzun süreli ve binlerce hasta üzerinde yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.
Sağlıklı Yaşam Tarzı
İyi haber, her şeker hastasının normal insanlar gibi bir hayat sürdürebilmesidir. Bunun sırrı, iyi kontrolde yatmaktadır. Böylece diyabet sizi değil, siz diyabeti kontrol edeceksiniz. Aşağıdakiler, dört unsurlu sağlıklı bir yaşam tarzı planını uygulamak için önemli kılavuzlardır.
* Dengeli bir diyet
* Fiziksel aktivite
* Tıbbi yardım (İlaç)
* Sosyal yaşamın düzenlenmesi
Diyabetimiz olsun olmasın, sağlıklı bir şekilde beslenmelisiniz ve düzenli olarak egzersiz yapmalısınız. Sağlıklı bir yaşam tarzı tip 2 diyabetin başlamasını önlemeye ve mevcut hastalığı olanlarda diyabete bağlı komplikasyonları sınırlamaya yardımcı olabilir.
Dengeli Bir Diyet
Çok iyi dengeli, sağlıklı yeme planı, diyabetli tüm kişiler için iyi bir kan şekeri kontrolünü sağlamada köşetaşı görevini üstlenmektedir. İnsülin veya tabletler ile tedavi edilmiş olup olmadığınıza bakılmaksızın siz her zaman, bilinçli bir yeme planını izlemek zorundasınız.
Yani, diyabetik denilen diyet gerçekte bir diyet değildir. Fakat, tüm aile için ideal olan sağlıklı bir yeme planıdır. Sağlıklı yemek, yalnızca kan şeker seviyelerini kontrol etmeye yardımcı olmaz (böylece diyabete bağlı komplikasyonların başlangıcını da geciktirir), fakat aynı zamanda vücut kilosunu korumaya ve kalp hastalığını önlemeye yardımcı olur. Eski bir deyiş olan “Ne yerseniz, O’sunuz” cümlesi kesinlikle doğrudur. Kan şekeri seviyeleri yediğiniz her şeyden etkilenmektedir. Akıllı yemek seçimleri sağlıklı bir yaşam ve hastalığı önlemek için anahtar görevini görür.
Fiziksel Egzersiz
Günümüzde, erişkinlerin çoğu ve giderek artan sayıda çocuklar, inaktif bir yaşam tarzı sürdürmektedirler. ‘Fitnes’, gelişmiş ülkelerde moda olmasına rağmen, biz bunu uygulamada hala aktif değiliz. Fiziksel aktivite herkes için çok önemlidir. Egzersiz, ‘fitnes’in gelişmesine yardımcı olur, kalori yakar ve böylece beden yağlarını azalır ve kas tonusü artar. Fiziksel aktivite iyi bir sağlık için anahtar görevini görür.
Diyabetli kişiler için, egzersiz kan şekerini düşürür, aynı zamanda, vücudumuzun kan şekerini etkili bir şekilde kullanmaya yardımcı olur (İnsulin duyarlılığını arttırır). Kilo kontrolü ve psikolojik olarak kendini iyi hissetmeyi de sağlar.
Farmakolojik Yardım
İnsülin kan şekeri seviyelerini azaltan bir maddedir. Vücut kendi insülinini yapamadığında (Tip 1 diyabetlide olduğu gibi, dışarıdan insülin vermek tedavinin esasını teşkil eder. Tip 1 diyabetli kişiler, sorunsuz ve iyi ayar için günlük yoğun insülin tedavisine ihtiyaç duyar. Planlı yaşamak, kan şekerlerini düzenli kontrol etmek (self-monitoring) ve ona göre insülin dozlarını ayarlamak ve doktoru ile ilişki kurmak en önemli görevi olmalıdır.)
Tip 2 diyabette, bir miktar insülin vücut tarafından üretilir. Fakat ihtiyacı karşılayacak yeterlilikte değildir. Tip 2 diyabetli kişiler, kan şekerini düşürmek için oral hipoglisemik ilaç kullanırlar ve bazıları insülin enjeksiyonu ihtiyacında olabilirler (Tip 2 diyabetli kişilerin %30’u durumlarını kontrol için biraz veya tamamen enjeksiyon ihtiyacında olabilirler). Buradaki önemli nokta, durumunuza uygun yeterli yardım aldığınızdan ve yaşamınızda gerekli ayarlamalar yaptığınızdan emin olmaktır. Kontrol eden kişi siz olmalısınız (Self-monitoring).
Sosyal Yaşam
Bir sosyal yaşama sahip olmak demek, diyabetlide sağlıklı yaşam tarzının gerekli bir parçasıdır. Diyabetin kontrolü için sağlıklı yaşama uyum, şarttır. Sağlıklı bir sosyal yaşam, arkadaşlarla ve aile ile birlikte diyabete ait problemleri önlemek ve stresi azaltmak için gereklidir. Bu aynı zamanda diyabetin istenmeyen belirtilerini ve yan etkilerini azaltır.
Dengeli ve bilinçli bir diyetle, bir partide eğlenmek veya bir kutlamada bulunmak doğaldır. Sağlıklı bir yiyecek rehberi herkese tavsiye edilebilir ve bu şekilde beslenmek, sıkıcı değildir. Egzersiz de ilave edilirse sosyal yaşamınız daha renkli ve düzgün olur. Arkadaşlarla ve aile ile yürüyüşe çıkmak ve bir arkadaş ile lokal bir spor kulubüne üye olmak, egzersizi eğlenceli hale getirebilir. Ve hem vücut ve hem de zihinsel rahatlık için büyük bir fırsat sunar.
Bugün diyabeti, tamamen iyileştirici bir tedavi yoktur. Ancak, etkin tedavi vardır. Eğer, uygun ilaçlar, kaliteli bakım ve iyi tıbbi beslenme alabiliyorsanız aktif ve sağlıklı bir hayat sürdürebileceksiniz ve komplikasyon gelişme riskini azaltmış olacaksınız.
Sağlıklı bir yaşam tarzı için kılavuzumuzu okuyun!
İyi diyabet kontrolü, mümkün olduğunca normale yakın kan şekeri seviyelerini muhafaza etmek demektir. Bu ,aşağıdakilerin bir kombinasyonu ile başarılabilir.
Kontrollü Diyet
Yiyecekler, kan şekeri düzeyini yükseltirler. Diyabetli kişiler, herhangi bir kimse gibi, dengeli bir diyete ilave olarak karbonhidratlı besinleri ölçülü almak zorundadırlar.
Fiziksel Aktivite
Egzersiz kan şekerini düşürür. İnsulin gibi, vücudun kendi kan şekerini etkin bir şekilde kullanmasına yardım eder. Egzersiz, kilo kaybetmenize de yardımcı olur.
İlaçlar
Diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlar iki türdür.
1)İnsülinler
2)Ağız yolu ile kullanılan tabletler
İnsülin kan şekeri seviyelerini en etkili düşüren maddedir. Tip 1 diyabetli kişiler, yaşantılarını normal düzeyde sürdürebilmek için günde 2-3, hatta 4 defa insülin yapmak zorundadırlar.
Tip 2 diyabetli kişiler, kan şekerlerini düşürmek için oral hipoglisemik ilaçlara ihtiyaç duyarlar, çok az bir kısmı da insulin enjeksiyonu ihtiyacında da olabilirler.
Diyet, insülin, ağız yolu ile alınan ilaçlar ve egzersizin dengesini doğru olarak oluşturmak çok önemlidir.
Bu dengeyi başarmak, diyabetli bir kişi için yaşam boyu, usanmadan sürecek bir disiplin gerektirir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da yapılan Diyabet Komplikasyonlarını Kontrol Çalışması (DCCT) ve İngiltere’de , Oxford Üniversitesinde yapılan Diyabet Çalışması (UKPDS) sonunda, kan şeker seviyelerini mümkün olduğunca normal seviyelere yakın tutma girişimi ile diyabetin komplikasyonlarının gelişimini geciktirme ve önleme de çok yararlı olduğu ortaya konmuştur. Bu çalışmalarda;
* Göz Hastalığı geliştirme riskinde %76’ya kadar bir azalma,
* Böbrek Hastalığı gelişme riskinde %50’ye kadar bir azalma,
* Sinir Hastalığı gelişme riskinde %60’a kadar bir azalma,
* Felçlerde %33 den fazla bir azalma,
* Uzun vadeli komplikasyonlardan ölümde %33’e kadar bir azalma olduğu bu uzun süreli ve binlerce hasta üzerinde yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.
Sağlıklı Yaşam Tarzı
İyi haber, her şeker hastasının normal insanlar gibi bir hayat sürdürebilmesidir. Bunun sırrı, iyi kontrolde yatmaktadır. Böylece diyabet sizi değil, siz diyabeti kontrol edeceksiniz. Aşağıdakiler, dört unsurlu sağlıklı bir yaşam tarzı planını uygulamak için önemli kılavuzlardır.
* Dengeli bir diyet
* Fiziksel aktivite
* Tıbbi yardım (İlaç)
* Sosyal yaşamın düzenlenmesi
Diyabetimiz olsun olmasın, sağlıklı bir şekilde beslenmelisiniz ve düzenli olarak egzersiz yapmalısınız. Sağlıklı bir yaşam tarzı tip 2 diyabetin başlamasını önlemeye ve mevcut hastalığı olanlarda diyabete bağlı komplikasyonları sınırlamaya yardımcı olabilir.
Dengeli Bir Diyet
Çok iyi dengeli, sağlıklı yeme planı, diyabetli tüm kişiler için iyi bir kan şekeri kontrolünü sağlamada köşetaşı görevini üstlenmektedir. İnsülin veya tabletler ile tedavi edilmiş olup olmadığınıza bakılmaksızın siz her zaman, bilinçli bir yeme planını izlemek zorundasınız.
Yani, diyabetik denilen diyet gerçekte bir diyet değildir. Fakat, tüm aile için ideal olan sağlıklı bir yeme planıdır. Sağlıklı yemek, yalnızca kan şeker seviyelerini kontrol etmeye yardımcı olmaz (böylece diyabete bağlı komplikasyonların başlangıcını da geciktirir), fakat aynı zamanda vücut kilosunu korumaya ve kalp hastalığını önlemeye yardımcı olur. Eski bir deyiş olan “Ne yerseniz, O’sunuz” cümlesi kesinlikle doğrudur. Kan şekeri seviyeleri yediğiniz her şeyden etkilenmektedir. Akıllı yemek seçimleri sağlıklı bir yaşam ve hastalığı önlemek için anahtar görevini görür.
Fiziksel Egzersiz
Günümüzde, erişkinlerin çoğu ve giderek artan sayıda çocuklar, inaktif bir yaşam tarzı sürdürmektedirler. ‘Fitnes’, gelişmiş ülkelerde moda olmasına rağmen, biz bunu uygulamada hala aktif değiliz. Fiziksel aktivite herkes için çok önemlidir. Egzersiz, ‘fitnes’in gelişmesine yardımcı olur, kalori yakar ve böylece beden yağlarını azalır ve kas tonusü artar. Fiziksel aktivite iyi bir sağlık için anahtar görevini görür.
Diyabetli kişiler için, egzersiz kan şekerini düşürür, aynı zamanda, vücudumuzun kan şekerini etkili bir şekilde kullanmaya yardımcı olur (İnsulin duyarlılığını arttırır). Kilo kontrolü ve psikolojik olarak kendini iyi hissetmeyi de sağlar.
Farmakolojik Yardım
İnsülin kan şekeri seviyelerini azaltan bir maddedir. Vücut kendi insülinini yapamadığında (Tip 1 diyabetlide olduğu gibi, dışarıdan insülin vermek tedavinin esasını teşkil eder. Tip 1 diyabetli kişiler, sorunsuz ve iyi ayar için günlük yoğun insülin tedavisine ihtiyaç duyar. Planlı yaşamak, kan şekerlerini düzenli kontrol etmek (self-monitoring) ve ona göre insülin dozlarını ayarlamak ve doktoru ile ilişki kurmak en önemli görevi olmalıdır.)
Tip 2 diyabette, bir miktar insülin vücut tarafından üretilir. Fakat ihtiyacı karşılayacak yeterlilikte değildir. Tip 2 diyabetli kişiler, kan şekerini düşürmek için oral hipoglisemik ilaç kullanırlar ve bazıları insülin enjeksiyonu ihtiyacında olabilirler (Tip 2 diyabetli kişilerin %30’u durumlarını kontrol için biraz veya tamamen enjeksiyon ihtiyacında olabilirler). Buradaki önemli nokta, durumunuza uygun yeterli yardım aldığınızdan ve yaşamınızda gerekli ayarlamalar yaptığınızdan emin olmaktır. Kontrol eden kişi siz olmalısınız (Self-monitoring).
Sosyal Yaşam
Bir sosyal yaşama sahip olmak demek, diyabetlide sağlıklı yaşam tarzının gerekli bir parçasıdır. Diyabetin kontrolü için sağlıklı yaşama uyum, şarttır. Sağlıklı bir sosyal yaşam, arkadaşlarla ve aile ile birlikte diyabete ait problemleri önlemek ve stresi azaltmak için gereklidir. Bu aynı zamanda diyabetin istenmeyen belirtilerini ve yan etkilerini azaltır.
Dengeli ve bilinçli bir diyetle, bir partide eğlenmek veya bir kutlamada bulunmak doğaldır. Sağlıklı bir yiyecek rehberi herkese tavsiye edilebilir ve bu şekilde beslenmek, sıkıcı değildir. Egzersiz de ilave edilirse sosyal yaşamınız daha renkli ve düzgün olur. Arkadaşlarla ve aile ile yürüyüşe çıkmak ve bir arkadaş ile lokal bir spor kulubüne üye olmak, egzersizi eğlenceli hale getirebilir. Ve hem vücut ve hem de zihinsel rahatlık için büyük bir fırsat sunar.
Diabetten Korunmak İçin Ne Yapabilirim ?
Korunma
Diyabetin bizzat kendisi ve risk faktörleri için halka ilişkin ve profesyonel farkındalık düzeyi, onun kontrolü ve korunmasına doğru atılmış önemli bir adımdır. Bu kapsamda,
• Temel Korunma
• İkincil Korunma vardır.
Temel Korunma; kişileri tanımlar ve onları diyabet geliştirme riskinden korur. Böylece hem diyabet bakımı ihtiyacını ve hem de diyabete ilişkin komplikasyonların tedavi ihtiyacını azaltacak bir etkiye sahip olurlar.
Tip 1 diyabetden korunulabileceğini gösteren bir olay yokken, tip 2 diyabet için temel korunma potansiyel olarak mevcuttur (kilo ve fiziksel aktivite).
Kilo kontrolünü ve artmış fiziksel aktiviteyi hedefleyen yaşam tarzı değişimleri, tip 2 diyabetin korunmasında önemli, genel unsurlardır. Vücut kilosunu azaltmanın ve fiziksel aktiviteyi arttırmanın yararları tip 2 diyabetle sınırlandırılamaz. Aynı zamanda, kalp hastalığını ve yüksek kan basıncını azaltmada da bir rol oynamaktadır.
İkincil Korunma; komplikasyonları erken saptamayı ve korunmayı içermektedir. Böylece tedavi ihtiyacı azalır.
Diyabetin seyri sırasında erken atılan adımlar, eğer özellikle hastaneye yatmayı önlüyor ise yaşam kalitesine ilişkin olarak daha yararlıdır ve maliyeti daha düşüktür.
Günümüzde iyi kan glukoz seviyeleri kontrolünün bilahare komplikasyon geliştirme riskini azaltabildiğine ve tüm diyabet tiplerinde progresyonu yavaşlatabildiğine ilişkin, sonuçsal olaylar mevcuttur. Yüksek kan basıncı ve artmış kan lipitlerinin kontrolü eşit şekilde önemlidir.
Gelişmekte Olan Ülkelerde Korunma;
Gelişmekte olan dünyanın, gelecekte, artan diyabet epidemisinin yükünü taşıması beklenirken, diyabetten korunma, özellikle bu dünyanın gelişmekte olan ülkelerinde güç olmasına rağmen, çok acil bir sorundur.
Çoğu gelişen ülkelerde, sağlık kuralları ve servisleri, diyabet gibi iletişimsiz hastalıklar üzerinde daha fazla vurgulama yapmak ihtiyacındadırlar. Fakat bu ülkelerin çoğunda ve gelişmiş olanlarda da karar vericiler diyabet bilincinden ve korunmaya yatırım için politikasal arzudan yoksundurlar.
Gelecek araştırmalar için kaynaklar bulunmalıdır. İlerlemenin sınırlandığı ülkelerde diyabetin monitorize edilmesinde standartların ve gözetimlerin kurulması ihtiyacı mevcutdur.
Korunma
Diyabetin bizzat kendisi ve risk faktörleri için halka ilişkin ve profesyonel farkındalık düzeyi, onun kontrolü ve korunmasına doğru atılmış önemli bir adımdır. Bu kapsamda,
• Temel Korunma
• İkincil Korunma vardır.
Temel Korunma; kişileri tanımlar ve onları diyabet geliştirme riskinden korur. Böylece hem diyabet bakımı ihtiyacını ve hem de diyabete ilişkin komplikasyonların tedavi ihtiyacını azaltacak bir etkiye sahip olurlar.
Tip 1 diyabetden korunulabileceğini gösteren bir olay yokken, tip 2 diyabet için temel korunma potansiyel olarak mevcuttur (kilo ve fiziksel aktivite).
Kilo kontrolünü ve artmış fiziksel aktiviteyi hedefleyen yaşam tarzı değişimleri, tip 2 diyabetin korunmasında önemli, genel unsurlardır. Vücut kilosunu azaltmanın ve fiziksel aktiviteyi arttırmanın yararları tip 2 diyabetle sınırlandırılamaz. Aynı zamanda, kalp hastalığını ve yüksek kan basıncını azaltmada da bir rol oynamaktadır.
İkincil Korunma; komplikasyonları erken saptamayı ve korunmayı içermektedir. Böylece tedavi ihtiyacı azalır.
Diyabetin seyri sırasında erken atılan adımlar, eğer özellikle hastaneye yatmayı önlüyor ise yaşam kalitesine ilişkin olarak daha yararlıdır ve maliyeti daha düşüktür.
Günümüzde iyi kan glukoz seviyeleri kontrolünün bilahare komplikasyon geliştirme riskini azaltabildiğine ve tüm diyabet tiplerinde progresyonu yavaşlatabildiğine ilişkin, sonuçsal olaylar mevcuttur. Yüksek kan basıncı ve artmış kan lipitlerinin kontrolü eşit şekilde önemlidir.
Gelişmekte Olan Ülkelerde Korunma;
Gelişmekte olan dünyanın, gelecekte, artan diyabet epidemisinin yükünü taşıması beklenirken, diyabetten korunma, özellikle bu dünyanın gelişmekte olan ülkelerinde güç olmasına rağmen, çok acil bir sorundur.
Çoğu gelişen ülkelerde, sağlık kuralları ve servisleri, diyabet gibi iletişimsiz hastalıklar üzerinde daha fazla vurgulama yapmak ihtiyacındadırlar. Fakat bu ülkelerin çoğunda ve gelişmiş olanlarda da karar vericiler diyabet bilincinden ve korunmaya yatırım için politikasal arzudan yoksundurlar.
Gelecek araştırmalar için kaynaklar bulunmalıdır. İlerlemenin sınırlandığı ülkelerde diyabetin monitorize edilmesinde standartların ve gözetimlerin kurulması ihtiyacı mevcutdur.
Diyabet Kontrolü ve Komplikasyonları Çalışması (DCCT)
Hastalığının başlamasını ve ilerlemesini yavaşlattığını göstermiştir. Gerçekten de yoğun insülin tedavisiyle kan şekeri düşürülmesinin, komplikasyonları azalttığını göstermiştir.
Bugüne kadar yürütülen en geniş ve en kapsamlı diyabet çalışması olan DCCT, USA ve Kanada’da 29 tıp merkezinde ve 1441 Tip 1 diyabetli gönüllüyü içermektedir. Gönüllüler en az bir yıl, en fazla 15 yıllık diyabetliydiler. Diyabete bağlı göz hastalıkları ya hiç yoktu ya da başlangıç bulguları mevcut idi.
Çalışma, iki tedavi şeklinin komplikasyonlar üzerindeki etkilerini karşılaştırdı. Konvansiyonel İnsülin Tedavisi ve Yoğun İnsülin Tedavisi olarak iki tedavi şekli uygulandı.
DCCT Çalışması Sonuçları
Kan şekerini (glukozunu) düşürmek diyabet risklerini azaltmaktadır.
* Göz Hastalığı (diyabetik retinopati) için %76 risk azalması mevcut.
* Böbrek Hastalığı (diyabetik nefropati) için %50 risk azalması mevcut.
* Sinir Hastalığı (diyabetik nöropati) için %60 risk azalması mevcut.
Yoğun Tedavi Diyabete Bağlı Göz Hastalığını Nasıl Etkiledi ?
Tüm DCCT çalışmasına katılanların tümü, retinayı etkileyen bir göz hastalığı olan diyabetik retinopati için tarandılar. Çalışma sonuçları, yoğun tedavinin retinopati gelişim riskini %76 oranında azalttığını gösterdi. Çalışmanın başlangıcında, göz hasarının hafif olduğu katılımcılarda, yoğun tedavi hastalık progresyonunu %54 oranında yavaşlattı.
Retina, gözün arka iç kısmında ışığa duyarlı bir dokudur. Ulusal sağlık enstitülerinden biri olan Ulusal Göz Enstitüsü’ne göre, 24.000 kadar diyabetli kişi her yıl görme duyusunu yitirmektedir. Amerika’da, diyabetik retinopati, 65 yaş altı erişkinlerde, diyabete bağlı görme kaybının en önemli nedenidir.
Yoğun Tedavi Diyabete Bağlı Böbrek Hastalığını Nasıl Etkiledi?
DCCT olgularında, diyabete bağlı böbrek hastalığı (Nefropati) gelişimi tayin edildi. Bulgular, yoğun tedavinin diyabete bağlı böbrek hastalığı gelişimini önlediğini ve progresyonunu %50 oranında azalttığını gösterdi.
Diyabetik böbrek hastalığı Birleşik Amerika’da, böbrek yetmezliğinin en sık görülen nedenidir ve Tip 1 diyabetli kişilerde yaşamı tehdit eden en önemli nedendir. 15 yıldan sonra Tip 1 diyabetli kişilerin 1/3,ü böbrek hastalığı geliştirmektedir. Diyabet, böbrekte küçük damarlarda hasar meydana getirir. Bu da kandan, idrarla atılacak toksinleri filtre etme yeteneğini azaltır. Böbrek yetmezliği gelişir.
Yoğun Tedavi Diyabetik Sinir Hastalığını Nasıl Etkiledi?
DCCT,deki olgular, sinir hasarı oluşumunu (Diyabetik Nöropati) tespit etmek için muayene edildiler. Çalışma sonuçları, sinir hasarı riskinin yoğun tedavideki kişilerde %60 azalmış olduğunu gösterdi.
Diyabetik sinir hastalığı bacaklarda ağrı, uyuşma, iğneleme ve keçeleşme ve ayak, bacak ve parmak uçlarında duyu kaybına neden olabilir. Aynı zamanda, kan basıncını, kalp atımını, sindirim sistemini ve seksüel fonksiyonu kontrol eden sinir uçlarını da etkileyebilir.
Nöropati, diyabetli kişiler arasında ayak ve bacak amputasyonlarının en önemli sebeplerinden biridir.
Yoğun Tedavi Diyabete bağlı Kardiyo-Vasküler Hastalığı Nasıl Etkiledi?
DCCT olgularında, çalışma başladığında ortalama yaşları 27 olduğu için çok fazla kalbe ilişkin problemler olacağı beklenmiyordu. Bununla birlikte, kardiyogramları alındı. Kan basınçları ölçüldü ve Kardiyo-Vasküler Hastalık Belirtileri aramak için kan yağ seviyeleri için labaratuar testleri yapıldı. Çalışma, yoğun tedavideki gönüllülerin, kalp hastalığının bir nedeni olan yüksek kolesterol gelişme risklerinde anlamlı düşme olduğunu doğruladı.
DCCT,de Uygulanan Yoğun Tedavi Elementleri
*Kan glukoz seviyelerini günde dört veya daha fazla test etmek,
*Günde dört kez insulin injekte etmek veya bir insulin pompası kullanmak,
*Yiyecek alınımına ve egzersize göre insulin dozlarını ayarlamak,
*Bir diyet ve egzersiz planı oluşturmak,
*Bir doktor, bir eğitimci hemşire, diyetisyen ve davranışsal tedavi uygulayıcısından
ibaret olan sağlık ekibini ayda bir kez ziyaret etmek.
Yoğun Tedavi Riskleri Nelerdir?
DCCT,de yoğun tedavinin en anlamlı yan etkisi, bir başka kişiden yardım isteyecek kadar ağır hipoglisemi (düşük kan şekeri) oluşumundaki artma idi. Bu risk nedeniyle, DCCT araştırmacıları, 13 yaşın altındaki çocuklar, kalp hastalığı olanlar veya ilerlemiş komplikasyonları olanlar ve yaşlı erişkinlerde yoğun tedaviyi önermemektedirler. Yoğun tedavinin diğer olumsuz yönü kilo artmasına neden olmasıdır. Bu da yoğun tedavinin kilolu olan kişilerde uygun olmayabileceğini göstermektedir.
Hastalığının başlamasını ve ilerlemesini yavaşlattığını göstermiştir. Gerçekten de yoğun insülin tedavisiyle kan şekeri düşürülmesinin, komplikasyonları azalttığını göstermiştir.
Bugüne kadar yürütülen en geniş ve en kapsamlı diyabet çalışması olan DCCT, USA ve Kanada’da 29 tıp merkezinde ve 1441 Tip 1 diyabetli gönüllüyü içermektedir. Gönüllüler en az bir yıl, en fazla 15 yıllık diyabetliydiler. Diyabete bağlı göz hastalıkları ya hiç yoktu ya da başlangıç bulguları mevcut idi.
Çalışma, iki tedavi şeklinin komplikasyonlar üzerindeki etkilerini karşılaştırdı. Konvansiyonel İnsülin Tedavisi ve Yoğun İnsülin Tedavisi olarak iki tedavi şekli uygulandı.
DCCT Çalışması Sonuçları
Kan şekerini (glukozunu) düşürmek diyabet risklerini azaltmaktadır.
* Göz Hastalığı (diyabetik retinopati) için %76 risk azalması mevcut.
* Böbrek Hastalığı (diyabetik nefropati) için %50 risk azalması mevcut.
* Sinir Hastalığı (diyabetik nöropati) için %60 risk azalması mevcut.
Yoğun Tedavi Diyabete Bağlı Göz Hastalığını Nasıl Etkiledi ?
Tüm DCCT çalışmasına katılanların tümü, retinayı etkileyen bir göz hastalığı olan diyabetik retinopati için tarandılar. Çalışma sonuçları, yoğun tedavinin retinopati gelişim riskini %76 oranında azalttığını gösterdi. Çalışmanın başlangıcında, göz hasarının hafif olduğu katılımcılarda, yoğun tedavi hastalık progresyonunu %54 oranında yavaşlattı.
Retina, gözün arka iç kısmında ışığa duyarlı bir dokudur. Ulusal sağlık enstitülerinden biri olan Ulusal Göz Enstitüsü’ne göre, 24.000 kadar diyabetli kişi her yıl görme duyusunu yitirmektedir. Amerika’da, diyabetik retinopati, 65 yaş altı erişkinlerde, diyabete bağlı görme kaybının en önemli nedenidir.
Yoğun Tedavi Diyabete Bağlı Böbrek Hastalığını Nasıl Etkiledi?
DCCT olgularında, diyabete bağlı böbrek hastalığı (Nefropati) gelişimi tayin edildi. Bulgular, yoğun tedavinin diyabete bağlı böbrek hastalığı gelişimini önlediğini ve progresyonunu %50 oranında azalttığını gösterdi.
Diyabetik böbrek hastalığı Birleşik Amerika’da, böbrek yetmezliğinin en sık görülen nedenidir ve Tip 1 diyabetli kişilerde yaşamı tehdit eden en önemli nedendir. 15 yıldan sonra Tip 1 diyabetli kişilerin 1/3,ü böbrek hastalığı geliştirmektedir. Diyabet, böbrekte küçük damarlarda hasar meydana getirir. Bu da kandan, idrarla atılacak toksinleri filtre etme yeteneğini azaltır. Böbrek yetmezliği gelişir.
Yoğun Tedavi Diyabetik Sinir Hastalığını Nasıl Etkiledi?
DCCT,deki olgular, sinir hasarı oluşumunu (Diyabetik Nöropati) tespit etmek için muayene edildiler. Çalışma sonuçları, sinir hasarı riskinin yoğun tedavideki kişilerde %60 azalmış olduğunu gösterdi.
Diyabetik sinir hastalığı bacaklarda ağrı, uyuşma, iğneleme ve keçeleşme ve ayak, bacak ve parmak uçlarında duyu kaybına neden olabilir. Aynı zamanda, kan basıncını, kalp atımını, sindirim sistemini ve seksüel fonksiyonu kontrol eden sinir uçlarını da etkileyebilir.
Nöropati, diyabetli kişiler arasında ayak ve bacak amputasyonlarının en önemli sebeplerinden biridir.
Yoğun Tedavi Diyabete bağlı Kardiyo-Vasküler Hastalığı Nasıl Etkiledi?
DCCT olgularında, çalışma başladığında ortalama yaşları 27 olduğu için çok fazla kalbe ilişkin problemler olacağı beklenmiyordu. Bununla birlikte, kardiyogramları alındı. Kan basınçları ölçüldü ve Kardiyo-Vasküler Hastalık Belirtileri aramak için kan yağ seviyeleri için labaratuar testleri yapıldı. Çalışma, yoğun tedavideki gönüllülerin, kalp hastalığının bir nedeni olan yüksek kolesterol gelişme risklerinde anlamlı düşme olduğunu doğruladı.
DCCT,de Uygulanan Yoğun Tedavi Elementleri
*Kan glukoz seviyelerini günde dört veya daha fazla test etmek,
*Günde dört kez insulin injekte etmek veya bir insulin pompası kullanmak,
*Yiyecek alınımına ve egzersize göre insulin dozlarını ayarlamak,
*Bir diyet ve egzersiz planı oluşturmak,
*Bir doktor, bir eğitimci hemşire, diyetisyen ve davranışsal tedavi uygulayıcısından
ibaret olan sağlık ekibini ayda bir kez ziyaret etmek.
Yoğun Tedavi Riskleri Nelerdir?
DCCT,de yoğun tedavinin en anlamlı yan etkisi, bir başka kişiden yardım isteyecek kadar ağır hipoglisemi (düşük kan şekeri) oluşumundaki artma idi. Bu risk nedeniyle, DCCT araştırmacıları, 13 yaşın altındaki çocuklar, kalp hastalığı olanlar veya ilerlemiş komplikasyonları olanlar ve yaşlı erişkinlerde yoğun tedaviyi önermemektedirler. Yoğun tedavinin diğer olumsuz yönü kilo artmasına neden olmasıdır. Bu da yoğun tedavinin kilolu olan kişilerde uygun olmayabileceğini göstermektedir.
Diyabet Aşısı (Vaccines) Diyabeti Önler mi?
Aşı, bilindiği gibi herhangi bir hastalıkta, hastalık ajanı olan nedenin zayıflatılmış şeklinin organizmaya verilmesi, organizmanın immün sisteminin buna karşı antikor oluşturmasıdır. Burada T cell hücreleri yabancı hücre ile savaşa girerler. Enfeksiyonlarda hadise bu şekilde olur. İmmün sistemde gelişen bu hücreler organizmada 20 yıl, bazen daha da uzun kalabilirler.
Şeker hastalığında hatırlanacağı gibi oto-immün sistem bozukluğuna bağlı olan, tip 1 diyabettir. Gelişen oto-immün reaksiyon T hücre yolu ile beta hücrelerine saldırırlar. Virütik enfeksiyonlar direkt etkili değildir fakat indirekt yolla, immün sistem atağının başlamasına neden olurlar.
Diyabette aşı, immün sistemi frenleyici ve beta hücrelerinin vital immün cevaplarını önleyici olmalıdır. Kanser ve transplantasyonlarda kullanılan ‘immunosupresifler’ gibi tüm immün sistemi bloke etmemelidir.
Timus bezi canlıların immün sisteminin cevabını yapan T hücrelerinin yoğun olduğu yerdir. Bu bezden hazırlanan ekstreler farelerde aşı olarak kullanılmaktadır. Beta hücresindeki bazı moleküllerin T hücresini tanıması gerekir. Bu çok zor bir iştir. Bu moleküllerin verildiği kimselerde beta hücresi immün sistem reaksiyonunda bir artış olmaktadır. Bu reaksiyon diyabeti ağırlaştırabileceği gibi, diyabeti mevcut olmayanda hastalığı ortaya da çıkarabilir. Bazen de diğer oto-immün hastalıklara yol açabilir.
Çalışmalar tip 1 diyabetlilerde immün reaksiyon, kan şekerinin ani artışından genellikle 5-10 yıl önce başlar. Şahısların hastalıklarından haberleri yoktur.
Sorun aşının bu dönemlerde mi yoksa daha önce mi yapılması gerektiğidir? Hayvan tecrübelerinde bu aşılama T hücresinin tanıdığı en az üç protein molekülünün enjeksiyonu, burundan veya ağızdan verilmesi şeklinde olabilir. Koruyucu etki sıçanlarda hayat boyudur. İnsanlarda aşı olarak insülin, Gad 65 ve heat-shock protein 65 kullanılmaktadır. Bu proteinlerin uyardığı T hücreleri ‘interleukin 10’ salgılamaktadırlar. İnterleuin 10’un protektif (koruyucu) etkisi vardır. ‘İnterleukin 10’ olması için beta hücresinin mevcut olması gerekir. Beta hücresinde bahsettiğimiz proteinlere karşı protektif T hücresi oluşması gerekir.
Şimdilik, tip 1 diyabet gibi oto-immün bir hastalıkta hemen aşıya başlamanın erken olduğunu fakat, gelecek için çok ümit verici olduğunu bilmek gerekir.
Aşı, bilindiği gibi herhangi bir hastalıkta, hastalık ajanı olan nedenin zayıflatılmış şeklinin organizmaya verilmesi, organizmanın immün sisteminin buna karşı antikor oluşturmasıdır. Burada T cell hücreleri yabancı hücre ile savaşa girerler. Enfeksiyonlarda hadise bu şekilde olur. İmmün sistemde gelişen bu hücreler organizmada 20 yıl, bazen daha da uzun kalabilirler.
Şeker hastalığında hatırlanacağı gibi oto-immün sistem bozukluğuna bağlı olan, tip 1 diyabettir. Gelişen oto-immün reaksiyon T hücre yolu ile beta hücrelerine saldırırlar. Virütik enfeksiyonlar direkt etkili değildir fakat indirekt yolla, immün sistem atağının başlamasına neden olurlar.
Diyabette aşı, immün sistemi frenleyici ve beta hücrelerinin vital immün cevaplarını önleyici olmalıdır. Kanser ve transplantasyonlarda kullanılan ‘immunosupresifler’ gibi tüm immün sistemi bloke etmemelidir.
Timus bezi canlıların immün sisteminin cevabını yapan T hücrelerinin yoğun olduğu yerdir. Bu bezden hazırlanan ekstreler farelerde aşı olarak kullanılmaktadır. Beta hücresindeki bazı moleküllerin T hücresini tanıması gerekir. Bu çok zor bir iştir. Bu moleküllerin verildiği kimselerde beta hücresi immün sistem reaksiyonunda bir artış olmaktadır. Bu reaksiyon diyabeti ağırlaştırabileceği gibi, diyabeti mevcut olmayanda hastalığı ortaya da çıkarabilir. Bazen de diğer oto-immün hastalıklara yol açabilir.
Çalışmalar tip 1 diyabetlilerde immün reaksiyon, kan şekerinin ani artışından genellikle 5-10 yıl önce başlar. Şahısların hastalıklarından haberleri yoktur.
Sorun aşının bu dönemlerde mi yoksa daha önce mi yapılması gerektiğidir? Hayvan tecrübelerinde bu aşılama T hücresinin tanıdığı en az üç protein molekülünün enjeksiyonu, burundan veya ağızdan verilmesi şeklinde olabilir. Koruyucu etki sıçanlarda hayat boyudur. İnsanlarda aşı olarak insülin, Gad 65 ve heat-shock protein 65 kullanılmaktadır. Bu proteinlerin uyardığı T hücreleri ‘interleukin 10’ salgılamaktadırlar. İnterleuin 10’un protektif (koruyucu) etkisi vardır. ‘İnterleukin 10’ olması için beta hücresinin mevcut olması gerekir. Beta hücresinde bahsettiğimiz proteinlere karşı protektif T hücresi oluşması gerekir.
Şimdilik, tip 1 diyabet gibi oto-immün bir hastalıkta hemen aşıya başlamanın erken olduğunu fakat, gelecek için çok ümit verici olduğunu bilmek gerekir.
Çocuklarda Ve Ergenlik Çağında Diyabet
Diyabet her yaştaki çocukta görülebilir Diyabet çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığıdır. Bebeklikten oyun çocuğuna ve ergenlik çağına kadar her yaştaki çocukta görülebilir.
Çoğunlukla tanı daha geç yaşlarda konmaktadır ve ancak hayatı tehdit edici oranda şeker yüksekliği ortaya çıktığında anlaşılmaktadır.
Bazen viral enfeksiyonlarla karıştırılır.
Dünyanın birçok bölgesinde tip 1 diyabeti olan çocukların yeterli imkanları olmaması sebebiyle hayatta kalmaları mümkün olmamaktadır. Özellikle gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerde bu durum mevcuttur.
2007 ve 2008 Dünya Diyabet Günleri bu durumdaki ülkelerde diyabetin farkına varılmasını sağlamak, bilinci arttırmak amacını gütmüştür. Tip 1 ve tip 2 diyabetli çocukların erken tanısının komplikasyonları önlemedeki önemi vurgulanmıştır.
DÜNYADAKİ DİYABET SALGINI:
Şu an dünyada 250 milyon diyabetli bulunmaktadır. Bundan 20 yıl sonra bu rakam 380 milyonu bulacaktır. Diyabet, komplikasyonlarıyla çocuk ya da büyük ayrımı yapmaksızın zarar vermektedir. Tip 1 diyabet ise her yıl %3 artmaktadır. Daha da önemlisi okul öncesi yaşı çocuklarda bu oran %5’i bulmaktadır. Dünya çapında 70 000 tip 1 diyabetli 15 yaşın altındadır ve hemen hemen günde 200 çocuk bu sayıya eklenmektedir. Çocuklarda görülen tip 2 diyabet de dünyada büyük bir hızla artmaktadır. Son 15 yılda %50 artış gözlenmiştir. Bu artış hızı, büyüklerde görülen artış hızına benzer seviyededir. Bugün her iki grup için şeker hastalığı alarm vermektedir.
DİYABETLİ ÇOCUKLAR SAĞLIKLI BİR YAŞAM SÜREBİLİR:
Birçok ülkede halen şekerin büyüklerin hastalığı olduğu gibi bir yanılgı vardır. Bu nedenle çocuklarda tanı gecikmektedir. Bu gecikmeler maalesef ölümlere neden olmaktadır. Bu tür bildiriler saysinde çocukların daha erken tanı alması, tedavi yoluna daha erken girmesi, eğitilmeleri mümkün olur. Böylece bu çocukların tüm hayatlarını sağlıklı geçirmeleri sağlanabilir.
ÇOCUK DİYABETİ FARKLIDIR!
Diyabet çocuklara ve ailelerine eşsiz darbeler vurur. Çocuklar her gün şekerlerini ölçer, insülin yapar, yemeklerini şekere göre ayarlar. Bir yandan da aynı çocuk, normal çocuklar gibi eğitimine devam eder ve bluğ çağına gelir. Bu gelişimin sağlıklı yürümesini sağlayabilmek için çok kişinin beraber hareketi önem taşımaktadır. Diyabeti tedavi eden ekip kadar aile ve okulun da birlikte hereket etmesi lazımdır. Bu şekilde alınacak önlemler sayesinde tip 1 ve tip 2 diyabetli çocuklar mümkün olan en az zararı görürler.
Çocuklarda Tip 2 diyabetin belirtileri Tip 1 diyabete benzemesine rağmen insülin duyarlılığı %30 azalmıştır.
Diyabetle yaşayan çocuk çektiği sıkıntılardan iyi bir psikolojik yardım, duyarlı bir aile ve okulda öğretmenlerinin yardımlarıyla kurtulabilir.
OKULDA DİYABETİK ÇOCUK: Birçok ülkede diyabetli çocuklar yaklaşık 7 saatini okulda geçirir. Diyabetli çocuklar ve aileleri okul saatleri sırasında kan şekeri değerlerinin değiştiğini söylemektedir. Özellikle fiziksel aktivite, diyetteki değişiklikler kan şekeri değerlerinin okulda değişimini etkilemektedir.
Diyabetli çocuklar için diyetlerini yapabilecekleri, kan şekerini ölçebilecekleri, insülinlerini uygulayabilecekleri özel mekânlar gerekmektedir.
IDF’İN ÇOCUKLAR İÇİN SAĞLIKLI YAŞAM PROGRAMI:
Gelişmekte olan ülkelerde çocuk diyabeti tedavisi gelişmiş ülkelerdeki gibi değildir. Çeşitli ülkelerde başlatılan girişimlerle bu durum değiştirilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde de diyabetli çocuklara insülin temini için, insülün bankaları ve eğitim merkezleri kurulmuştur.
DİYABET YALNIZCA BÜYÜKLERİ ETKİLEMEZ:
Tip 2 diyabet özellikle 40 yaş üstündeki insanlara ciddi zararlar veren bir hastalıktır. Ancak son dönemlerde özellikle şişman ve hareketsiz çocukların artışı ile beraber çocuk ve genç yaşta tip 2 diyabetli sayısı artmaktadır. Bu artışın, beslenme biçimindeki değişime bağlı olduğuna inanılmaktadır. Dünyada yüksek yağ içeren yiyeceklerin artışı, lifli gıdaların alınmaması, ailelerin evde yemek yerine kolaycılığı seçip dışarıdaki hazır yiyeceklere yönelmelerinin bunda etkisi olduğu düşünülmektedir.
Tip 2 diyabetlilerin büyük çoğunluğu (%85’i), tanı konduğu anda şişmandır. Dünyada her 10 çocuktan birinin kilolu olduğu düşünülmektedir. Yaklaşık 30-45 milyon çocuğa denk gelen bu grubun 22 milyonu 5 yaşın altındadır. Tüm bu çocuklar yüksek diyabet riski altındadır.
ŞİŞMANLIK DIŞINDA DİĞER RİSK FAKTÖRLERİ İSE:
• Ailede tip 2 diyabet öyküsü,
• Etnik özellikler,
• Yüksek kan basıncı,
• Lipit (kan yağları) bozukluğu,
• Azalan fizik aktivite
, • Doğumda düşük ya da fazla kilolu doğmaktır.
Tip 2 diyabetli çocukların güçlü bir aile hikayesi vardır. Ayrıca bazı gruplarda, etnik kökenlerine bağlı olarak risk daha fazladır. Bu etnik grupların en bilineni PİMA yerlileridir. Bununla beraber gebelikte diyabet olan annelerin de çocuklarında daha fazla tip 2 diyabet görüldüğü gözlenmiştir. Gebelik diyabeti, ortaya çıktığında mutlaka çok sıkı tedavi edilmelidir.
Tip 2 diyabet çocuklarda çok yavaş seyirle gelişir. Sıklıkla ergenlik çağında görüldüğü bilinmektedir. Belki de insülin duyarlılığı bu yaşlara doğru azalmaktadır. Çünkü bu yaşlarda vücudun %30 oranında değişimi söz konusudur. Çocuktaki tip 2 diyabet, tip1 diyabete benzer bulgular gösterir, ancak daha hafif seyreder. Bazı çocuklarda ise büyüklerde görünen semptomların tamamı görülmeyebilir. Bu gizli kalış, diyabetin çocuklara daha çok zarar vermesine neden olur. Örneğin bazı çocuklarda tanı konduğu anda zararların oluştuğunu tespit edilmiştir. Büyüklerde görünen komplikasyonların çocuklarda daha az görüldüğü gibi bir yanılgıya düşülmemelidir. Kalpteki zararların, yüksek tansiyon ve anormal kan yağlarının artışının çocuklarda da aynı oranda görüldüğü bilinmelidir.
Çocuklarda ve büyüklerde diyabet tedavisi hayat boyu sürer. Aslında çocukların tedavisini yapmak, onlara özgü zorluklar içerir. Bu zorlukları şöyle sıralamak mümkündür: • En temel farklılık bu çocukların büyüme çağında olmalarıdır.
• Yine önemli bir sorun da ailelerin çocuğun yemek biçimine yardım edememeleridir. Çünkü çocuk çok gençtir ve hastalığın bilincinde değildir.
• Bununla birlikte çocuğun tedavisi daha çok kişinin birlikte hareketini gerektirir;
örneğin çevrenin çocuğu takibi önemlidir;
ayrıca okulun çok büyük önemi vardır.
DİYABET FARKLI YAŞLARDA FARKLI SORUNLARLA KARŞIMIZA ÇIKAR!
Okul öncesi çocuklardaki zorluklar • Aileye ve sağlık çalışanlarına bağlı olan sorunlar,
• Normal olmayan yemek çeşitleri ve aktivite,
• İnsülin yaparken ve şeker ölçerken çocuğun canının acıması,
• Hipoglisemiler.
Okul çağı çocuklardaki zorluklar • Okul ve çevre değişikliği nedeniyle zorluklar yaşanır.
• Başka çocuklarla birlikte olmanın getirdiği zorluklar vardır.
• Çocukların kan şekerini kendi ayarlamayı öğrenmesinden kaynaklanan sorunlar vardır.
• Kan şekerlerini okula ve çevreye adapte etmeleri yine bir zorluktur.
BÜYÜDÜKTEN SONRA YAŞANAN ZORLUKLAR:
• Ergenlik çağında insülin hassasiyeti artar.
• Çocukluktan hızla olgunluğa geçiş başlı başına bir sorundur.
• Depresyon ve korkular önemli bir risktir.
Çocuk diyabetinde temel amaç, çocukların şekerden zarar görmelerini engellemek ve komplikasyonları azaltmaktır. Bunu yaparken çocuğun normal gelişimini de sürdürmesi sağlanmalıdır. Bu yaklaşımın uygulanması, aynı zamanda çocukların yüksek ve düşük şekerden korunması demektir.
Tip 1 diyabetli çocuklar günde 3’ten daha fazla insülin veya pompa kullanırlaken, tip 2 diyabetli çocuklar hap veya insülin ya da her ikisini beraber alabilirler. Kanıtlar tip 2 diyabetli çocukların insülin kullananlarının büyüklere göre daha fazla olduğunu gösteriyor. Ayrıca ilaçlar dışında bu çocukların iyi diyet ve egzersiz yapmaları, şeker seviyesini düzeltmek için çok önemlidir.
Egzersiz her iki tip diyabet için de çocuklarda çok önemlidir. Bu sayede kan şekeri düşerken insülin duyarlılığı artar ve vücut yağ oranı azalırken kas kitlesi artar. Bu sayede kalp problemleri ve tansiyon sorunları da azalır.
Çocukları tedavi ederken birçok şeyi birlikte yapmak gerekir. Şeker hedeflerini belirlemek, kan şekerini sıklıkla ölçmek, sıklıkla insülin yapmak ve ilaçla beraber diyetin iyi yapılması önem taşımaktadır. Eğitim, diyabet tedavisinin anahtarıdır. Yaşa bağlı olarak çocuklar aileleriyle birlikte eğitim sayesinde şekerlerini ayarlayabilirler.
Ailenin eğitimi de çok önemlidir. Sağlıkçılar, aile, ailenin diğer fertleri, okuldaki öğretmenler hep beraber doğru eğitimle tedavinin daha iyi gitmesini sağlayabilirler. Böylece gelecekte oluşacak sorunlar çok önceden önlenmiş olur. Diyabet eğitimi yaşa ve bölgesel farkılılıklara bağlı olarak çocuğa özgü verilmelidir.
KORUNMA ÖNLEMLERİ:
• Günümüzde tip 1 diyabetin oluşumu önlenemiyor. Diyabetin sebebi halen araştırılmakta ve bilinmeyen yönleri bulunmaya çalışılmaktadır.
• Tip 2 diyabet ise başlangıçta önlenebilir bir durumdur; çünkü çoğu zaman şişmanlığa ve hareketsizliğe bağlanmaktadır.
• Çin’de, Finlandiya’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan çalışmalarda, egzersizle kilo kaybedince hastalığın oluşmadığı gözlenmiştir.
• Dünyadaki birçok ülke, okullarda ve topluma yönelik olarak, genel anlamda sağlıklı yaşamı ve sağlıklı çevreyi öğreten eğitim programları ve dersleri desteklemektedir.
• Okulların bir kısmı kantinlerde daha çok meyve ve sebze yemeyi özendirmektedir. Bazı okullarda ise çocuklar şekerli içecekleri azaltmaya ve aktiviteye yönlendirilmektedir.
• Ayrıca bazı sağlıkçılar vücut kitle indeksi ölçümü yaparak, çocukların aileleriyle bu durumu tartışıp çözümler aranmasını sağlamışlardır.
• Bazı bölgesel kuruluşlar da hayat boyu sağlıklı yaşamı öğretmek için kolları sıvamışlardır.
• Bilgilendirici okul programları birçok bölgede öne çıkmaktadır.
• Konuyla ilgili televizyon ve radyo programları da yapılmaktadır.
OKULDA DİYABET:
Birçok ülkede çocuklar yaklaşık 7 saatlerini okulda geçirmektedir. Okulda farklı birçok sorun diyabetli çocukların karşısına çıkmaktadır. Şeker seviyeleri de değişmektedir çünkü yemek saatleri ve insülin uygulanmasından doğan sorunlar yaşanmaktadır. Diyabetli çocukların okulda daha özgür hareketinin sağlanması, şekerlerini ayarlamak için önemlidir. Çocukların ihtiyaç duyacağı şeker ölçüm ekipmanları, insülin saklama koşulları, atıştırmalıkların ve hızlı etkili karbonhidratların sağlanması gerekir. Diyabetli çocuklar için çok önemli olan, sağlıkçıların veya diyabet tedavi gurubuyla okul çalışanlarının birlikteliğidir. Ve iyi planlama yapmak gerekir.
• İnsülin yapılması ve şeker ölçümü rutin hale getirilmelidir.
• Çocuğun kendi şekerini tedavi etme kabiliyeti araştırılmalıdır.
• Düşük ve yüksek şekerin belirtileri iyice öğretilmelidir.
• Gerekli ekipmanlar sağlanmalıdır.
• Yiyecekler ve atıştırmalıklar bulundurulmalıdır.
• Fiziksel aktivite öğretilmeli ve uygulanmalıdır.
• Acil durumlarda bağlantıya geçilecek ailenin, doktorların telefon ve adresleri bulundurlmalıdır.
Bütün bunlar, birlikte çalışma yöntemiyle uygulandığınoa çocuğun sağlığına daha olumlu yansıyacaktır.
IDF
• Diyabet ve komplikasyonları hakkında dünyayı bilgilendirmek,
• Diyabet eğitimlerini desteklemek,
• Eğitim tedavi ve değişimler için ülkelere destek vermek,
• Diyabetlilerin haklarını savunmak ve • Diyabeti önlemek ve bakımını sağlamak için çalışıyor.
Hükümetler tip 2 diyabetin tanınmasına halk sağlığı için çok önem vermektedirler
IDF, 1950’de kurulmuş ve 160 ülkede 200 diyabet cemiyetinin üye olduğu büyük bir kuruluştur.
Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler işbirliği ile çalışır.
Diyabet her yaştaki çocukta görülebilir Diyabet çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığıdır. Bebeklikten oyun çocuğuna ve ergenlik çağına kadar her yaştaki çocukta görülebilir.
Çoğunlukla tanı daha geç yaşlarda konmaktadır ve ancak hayatı tehdit edici oranda şeker yüksekliği ortaya çıktığında anlaşılmaktadır.
Bazen viral enfeksiyonlarla karıştırılır.
Dünyanın birçok bölgesinde tip 1 diyabeti olan çocukların yeterli imkanları olmaması sebebiyle hayatta kalmaları mümkün olmamaktadır. Özellikle gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerde bu durum mevcuttur.
2007 ve 2008 Dünya Diyabet Günleri bu durumdaki ülkelerde diyabetin farkına varılmasını sağlamak, bilinci arttırmak amacını gütmüştür. Tip 1 ve tip 2 diyabetli çocukların erken tanısının komplikasyonları önlemedeki önemi vurgulanmıştır.
DÜNYADAKİ DİYABET SALGINI:
Şu an dünyada 250 milyon diyabetli bulunmaktadır. Bundan 20 yıl sonra bu rakam 380 milyonu bulacaktır. Diyabet, komplikasyonlarıyla çocuk ya da büyük ayrımı yapmaksızın zarar vermektedir. Tip 1 diyabet ise her yıl %3 artmaktadır. Daha da önemlisi okul öncesi yaşı çocuklarda bu oran %5’i bulmaktadır. Dünya çapında 70 000 tip 1 diyabetli 15 yaşın altındadır ve hemen hemen günde 200 çocuk bu sayıya eklenmektedir. Çocuklarda görülen tip 2 diyabet de dünyada büyük bir hızla artmaktadır. Son 15 yılda %50 artış gözlenmiştir. Bu artış hızı, büyüklerde görülen artış hızına benzer seviyededir. Bugün her iki grup için şeker hastalığı alarm vermektedir.
DİYABETLİ ÇOCUKLAR SAĞLIKLI BİR YAŞAM SÜREBİLİR:
Birçok ülkede halen şekerin büyüklerin hastalığı olduğu gibi bir yanılgı vardır. Bu nedenle çocuklarda tanı gecikmektedir. Bu gecikmeler maalesef ölümlere neden olmaktadır. Bu tür bildiriler saysinde çocukların daha erken tanı alması, tedavi yoluna daha erken girmesi, eğitilmeleri mümkün olur. Böylece bu çocukların tüm hayatlarını sağlıklı geçirmeleri sağlanabilir.
ÇOCUK DİYABETİ FARKLIDIR!
Diyabet çocuklara ve ailelerine eşsiz darbeler vurur. Çocuklar her gün şekerlerini ölçer, insülin yapar, yemeklerini şekere göre ayarlar. Bir yandan da aynı çocuk, normal çocuklar gibi eğitimine devam eder ve bluğ çağına gelir. Bu gelişimin sağlıklı yürümesini sağlayabilmek için çok kişinin beraber hareketi önem taşımaktadır. Diyabeti tedavi eden ekip kadar aile ve okulun da birlikte hereket etmesi lazımdır. Bu şekilde alınacak önlemler sayesinde tip 1 ve tip 2 diyabetli çocuklar mümkün olan en az zararı görürler.
Çocuklarda Tip 2 diyabetin belirtileri Tip 1 diyabete benzemesine rağmen insülin duyarlılığı %30 azalmıştır.
Diyabetle yaşayan çocuk çektiği sıkıntılardan iyi bir psikolojik yardım, duyarlı bir aile ve okulda öğretmenlerinin yardımlarıyla kurtulabilir.
OKULDA DİYABETİK ÇOCUK: Birçok ülkede diyabetli çocuklar yaklaşık 7 saatini okulda geçirir. Diyabetli çocuklar ve aileleri okul saatleri sırasında kan şekeri değerlerinin değiştiğini söylemektedir. Özellikle fiziksel aktivite, diyetteki değişiklikler kan şekeri değerlerinin okulda değişimini etkilemektedir.
Diyabetli çocuklar için diyetlerini yapabilecekleri, kan şekerini ölçebilecekleri, insülinlerini uygulayabilecekleri özel mekânlar gerekmektedir.
IDF’İN ÇOCUKLAR İÇİN SAĞLIKLI YAŞAM PROGRAMI:
Gelişmekte olan ülkelerde çocuk diyabeti tedavisi gelişmiş ülkelerdeki gibi değildir. Çeşitli ülkelerde başlatılan girişimlerle bu durum değiştirilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde de diyabetli çocuklara insülin temini için, insülün bankaları ve eğitim merkezleri kurulmuştur.
DİYABET YALNIZCA BÜYÜKLERİ ETKİLEMEZ:
Tip 2 diyabet özellikle 40 yaş üstündeki insanlara ciddi zararlar veren bir hastalıktır. Ancak son dönemlerde özellikle şişman ve hareketsiz çocukların artışı ile beraber çocuk ve genç yaşta tip 2 diyabetli sayısı artmaktadır. Bu artışın, beslenme biçimindeki değişime bağlı olduğuna inanılmaktadır. Dünyada yüksek yağ içeren yiyeceklerin artışı, lifli gıdaların alınmaması, ailelerin evde yemek yerine kolaycılığı seçip dışarıdaki hazır yiyeceklere yönelmelerinin bunda etkisi olduğu düşünülmektedir.
Tip 2 diyabetlilerin büyük çoğunluğu (%85’i), tanı konduğu anda şişmandır. Dünyada her 10 çocuktan birinin kilolu olduğu düşünülmektedir. Yaklaşık 30-45 milyon çocuğa denk gelen bu grubun 22 milyonu 5 yaşın altındadır. Tüm bu çocuklar yüksek diyabet riski altındadır.
ŞİŞMANLIK DIŞINDA DİĞER RİSK FAKTÖRLERİ İSE:
• Ailede tip 2 diyabet öyküsü,
• Etnik özellikler,
• Yüksek kan basıncı,
• Lipit (kan yağları) bozukluğu,
• Azalan fizik aktivite
, • Doğumda düşük ya da fazla kilolu doğmaktır.
Tip 2 diyabetli çocukların güçlü bir aile hikayesi vardır. Ayrıca bazı gruplarda, etnik kökenlerine bağlı olarak risk daha fazladır. Bu etnik grupların en bilineni PİMA yerlileridir. Bununla beraber gebelikte diyabet olan annelerin de çocuklarında daha fazla tip 2 diyabet görüldüğü gözlenmiştir. Gebelik diyabeti, ortaya çıktığında mutlaka çok sıkı tedavi edilmelidir.
Tip 2 diyabet çocuklarda çok yavaş seyirle gelişir. Sıklıkla ergenlik çağında görüldüğü bilinmektedir. Belki de insülin duyarlılığı bu yaşlara doğru azalmaktadır. Çünkü bu yaşlarda vücudun %30 oranında değişimi söz konusudur. Çocuktaki tip 2 diyabet, tip1 diyabete benzer bulgular gösterir, ancak daha hafif seyreder. Bazı çocuklarda ise büyüklerde görünen semptomların tamamı görülmeyebilir. Bu gizli kalış, diyabetin çocuklara daha çok zarar vermesine neden olur. Örneğin bazı çocuklarda tanı konduğu anda zararların oluştuğunu tespit edilmiştir. Büyüklerde görünen komplikasyonların çocuklarda daha az görüldüğü gibi bir yanılgıya düşülmemelidir. Kalpteki zararların, yüksek tansiyon ve anormal kan yağlarının artışının çocuklarda da aynı oranda görüldüğü bilinmelidir.
Çocuklarda ve büyüklerde diyabet tedavisi hayat boyu sürer. Aslında çocukların tedavisini yapmak, onlara özgü zorluklar içerir. Bu zorlukları şöyle sıralamak mümkündür: • En temel farklılık bu çocukların büyüme çağında olmalarıdır.
• Yine önemli bir sorun da ailelerin çocuğun yemek biçimine yardım edememeleridir. Çünkü çocuk çok gençtir ve hastalığın bilincinde değildir.
• Bununla birlikte çocuğun tedavisi daha çok kişinin birlikte hareketini gerektirir;
örneğin çevrenin çocuğu takibi önemlidir;
ayrıca okulun çok büyük önemi vardır.
DİYABET FARKLI YAŞLARDA FARKLI SORUNLARLA KARŞIMIZA ÇIKAR!
Okul öncesi çocuklardaki zorluklar • Aileye ve sağlık çalışanlarına bağlı olan sorunlar,
• Normal olmayan yemek çeşitleri ve aktivite,
• İnsülin yaparken ve şeker ölçerken çocuğun canının acıması,
• Hipoglisemiler.
Okul çağı çocuklardaki zorluklar • Okul ve çevre değişikliği nedeniyle zorluklar yaşanır.
• Başka çocuklarla birlikte olmanın getirdiği zorluklar vardır.
• Çocukların kan şekerini kendi ayarlamayı öğrenmesinden kaynaklanan sorunlar vardır.
• Kan şekerlerini okula ve çevreye adapte etmeleri yine bir zorluktur.
BÜYÜDÜKTEN SONRA YAŞANAN ZORLUKLAR:
• Ergenlik çağında insülin hassasiyeti artar.
• Çocukluktan hızla olgunluğa geçiş başlı başına bir sorundur.
• Depresyon ve korkular önemli bir risktir.
Çocuk diyabetinde temel amaç, çocukların şekerden zarar görmelerini engellemek ve komplikasyonları azaltmaktır. Bunu yaparken çocuğun normal gelişimini de sürdürmesi sağlanmalıdır. Bu yaklaşımın uygulanması, aynı zamanda çocukların yüksek ve düşük şekerden korunması demektir.
Tip 1 diyabetli çocuklar günde 3’ten daha fazla insülin veya pompa kullanırlaken, tip 2 diyabetli çocuklar hap veya insülin ya da her ikisini beraber alabilirler. Kanıtlar tip 2 diyabetli çocukların insülin kullananlarının büyüklere göre daha fazla olduğunu gösteriyor. Ayrıca ilaçlar dışında bu çocukların iyi diyet ve egzersiz yapmaları, şeker seviyesini düzeltmek için çok önemlidir.
Egzersiz her iki tip diyabet için de çocuklarda çok önemlidir. Bu sayede kan şekeri düşerken insülin duyarlılığı artar ve vücut yağ oranı azalırken kas kitlesi artar. Bu sayede kalp problemleri ve tansiyon sorunları da azalır.
Çocukları tedavi ederken birçok şeyi birlikte yapmak gerekir. Şeker hedeflerini belirlemek, kan şekerini sıklıkla ölçmek, sıklıkla insülin yapmak ve ilaçla beraber diyetin iyi yapılması önem taşımaktadır. Eğitim, diyabet tedavisinin anahtarıdır. Yaşa bağlı olarak çocuklar aileleriyle birlikte eğitim sayesinde şekerlerini ayarlayabilirler.
Ailenin eğitimi de çok önemlidir. Sağlıkçılar, aile, ailenin diğer fertleri, okuldaki öğretmenler hep beraber doğru eğitimle tedavinin daha iyi gitmesini sağlayabilirler. Böylece gelecekte oluşacak sorunlar çok önceden önlenmiş olur. Diyabet eğitimi yaşa ve bölgesel farkılılıklara bağlı olarak çocuğa özgü verilmelidir.
KORUNMA ÖNLEMLERİ:
• Günümüzde tip 1 diyabetin oluşumu önlenemiyor. Diyabetin sebebi halen araştırılmakta ve bilinmeyen yönleri bulunmaya çalışılmaktadır.
• Tip 2 diyabet ise başlangıçta önlenebilir bir durumdur; çünkü çoğu zaman şişmanlığa ve hareketsizliğe bağlanmaktadır.
• Çin’de, Finlandiya’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan çalışmalarda, egzersizle kilo kaybedince hastalığın oluşmadığı gözlenmiştir.
• Dünyadaki birçok ülke, okullarda ve topluma yönelik olarak, genel anlamda sağlıklı yaşamı ve sağlıklı çevreyi öğreten eğitim programları ve dersleri desteklemektedir.
• Okulların bir kısmı kantinlerde daha çok meyve ve sebze yemeyi özendirmektedir. Bazı okullarda ise çocuklar şekerli içecekleri azaltmaya ve aktiviteye yönlendirilmektedir.
• Ayrıca bazı sağlıkçılar vücut kitle indeksi ölçümü yaparak, çocukların aileleriyle bu durumu tartışıp çözümler aranmasını sağlamışlardır.
• Bazı bölgesel kuruluşlar da hayat boyu sağlıklı yaşamı öğretmek için kolları sıvamışlardır.
• Bilgilendirici okul programları birçok bölgede öne çıkmaktadır.
• Konuyla ilgili televizyon ve radyo programları da yapılmaktadır.
OKULDA DİYABET:
Birçok ülkede çocuklar yaklaşık 7 saatlerini okulda geçirmektedir. Okulda farklı birçok sorun diyabetli çocukların karşısına çıkmaktadır. Şeker seviyeleri de değişmektedir çünkü yemek saatleri ve insülin uygulanmasından doğan sorunlar yaşanmaktadır. Diyabetli çocukların okulda daha özgür hareketinin sağlanması, şekerlerini ayarlamak için önemlidir. Çocukların ihtiyaç duyacağı şeker ölçüm ekipmanları, insülin saklama koşulları, atıştırmalıkların ve hızlı etkili karbonhidratların sağlanması gerekir. Diyabetli çocuklar için çok önemli olan, sağlıkçıların veya diyabet tedavi gurubuyla okul çalışanlarının birlikteliğidir. Ve iyi planlama yapmak gerekir.
• İnsülin yapılması ve şeker ölçümü rutin hale getirilmelidir.
• Çocuğun kendi şekerini tedavi etme kabiliyeti araştırılmalıdır.
• Düşük ve yüksek şekerin belirtileri iyice öğretilmelidir.
• Gerekli ekipmanlar sağlanmalıdır.
• Yiyecekler ve atıştırmalıklar bulundurulmalıdır.
• Fiziksel aktivite öğretilmeli ve uygulanmalıdır.
• Acil durumlarda bağlantıya geçilecek ailenin, doktorların telefon ve adresleri bulundurlmalıdır.
Bütün bunlar, birlikte çalışma yöntemiyle uygulandığınoa çocuğun sağlığına daha olumlu yansıyacaktır.
IDF
• Diyabet ve komplikasyonları hakkında dünyayı bilgilendirmek,
• Diyabet eğitimlerini desteklemek,
• Eğitim tedavi ve değişimler için ülkelere destek vermek,
• Diyabetlilerin haklarını savunmak ve • Diyabeti önlemek ve bakımını sağlamak için çalışıyor.
Hükümetler tip 2 diyabetin tanınmasına halk sağlığı için çok önem vermektedirler
IDF, 1950’de kurulmuş ve 160 ülkede 200 diyabet cemiyetinin üye olduğu büyük bir kuruluştur.
Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler işbirliği ile çalışır.
GEBELİKTE DİYABET (ŞEKER HASTALIĞI)
Diabetes mellitus (Şeker hastalığı) hakkında genel bilgiler
Diabetes Mellitus latince'de "ballı idrar" anlamına gelen bir kelimedir. Şeker hastalığının ilk zamanlarında muhtemelen hastanın idrarının tadına bakılarak tanı konmaktaydı. Kan şekeri çok yüksek olduğunda idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiş olabilir.
Kan şekeri normalde yaklaşık olarak 100 mililitre kanda 100 gram bulunacak şekilde sabit sınırlar içerisinde tutulur. Yemek sonrası besinlerden kana geçen glikoz (şekerin en ufak yapıtaşı) pankreas organından insülin salgılanmasını uyarır. Salgılanan insülin vücudun tüm hücrelerinin bu glikozdan faydalanmasında aracı görevi görür.
Böylece yemek sonrası oluşan kan şekeri yükselmesi glikozun hücrelerin içine girmesiyle normal sınırlarına geri döner. İnsülin kanda glikoz yükselmesine bağlı olarak salgılandığından kan şekeri normale döndüğünde salgı durur ve böylece kan şekeri seviyesinin aşırı düşmesi engellenmiş olur.
Herhangi bir nedenle (uzun süren açlık gibi) kan şekeri seviyesi düşerse bu sefer glukagon adlı bir hormon salgılanır. Bu hormon ise karaciğer depolarından kana şeker sağlanması yönünde çalışarak seviyeyi normale döndürmeye çalışır.
Diabetes Mellitus vücudun çeşitli nedenlerle kan şekeri seviyesini ayarlamada başarısız olduğu bir hastalıktır. Bunun sonucunda kan şekeri toklukta aşırı yüksek olduğu gibi açlıkta da yüksek seyreder. Kan şekeri seviyesinin yüksek seyretmesi ve yüksekliğin uzun yıllar devam etmesi kan damarları üzerinde birçok yoldan olumsuz etki yaratır. Damarlardaki bozukluk başta göz, böbrek ve kalp olmak üzere tüm organlarda hastalık süresi ile direkt ilişkili olarak çeşitli bozukluklar meydana getirir.
Eğer herhangi bir nedenle pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diyabet, ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diyabet ortaya çıkar. Her iki durumda da ortak bulgu kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir.
Cushing sendromu, akromegali, hiperprolaktinemi gibi hormonal hastalıklarda, başka bir nedenle yüksek doz kortizon tedavisi görenlerde ve diğer birçok ağır hastalığın seyri esnasında da kan şekeri kontrolden çıkabilir. Bu durumlarda hastalığın tedavi edilmesi ya da kortizon tedavisinin bitmesi durumunda kan şekeri genellikle kısa zamanda normale döner. Bu bahsedilen diyabete ikincil diyabet (başka bir nedene bağlı ortaya çıkan şeker hastalığı) adı verilir.
Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın şeker hastalığı çok yemek yeme, çok su içme ve fazla idrar yapma şeklinde belirti verir. Genç yaşlarda Tip I diyabetin ilk belirtisi kanda aşırı şeker yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan ketoasidoz (şeker koması) olabilir. Bazen ilk belirtiler vücudun çeşitli yerlerinde yaralar çıkması, sık sık vajinal mantar enfeksiyonu oluşması ya da tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olabilir. Nadir durumlarda ilk belirtiler bozulan organların yaptığı belirtiler (böbrek yetmezliği gibi) olabilir.
Şeker hastalığının tanısında değişmez bulgu açlık kan şekerinin en az iki ölçümde normalden yüksek çıkmasıdır. Bu durumda diyabet aşikardır. Latent (gizli) diyabet ise OGTT adı verilen şeker yükleme testleriyle ortaya çıkarılabilir.
Tip I diyabet genellikle erken yaşlarda belirti veren ve tedavisinde insülin kullanılması gereken bir hastalıktır. Bu yüzden tıp literatüründe "insüline bağımlı diyabet" ya da kısaca IDDM (Insulin dependent diabetes mellitus) olarak anılır. Tip II diyabet ise genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar. Bu hastalıkta ise kan şekerinin hücreler tarafından kullanımındaki bozukluğu gidermeye yönelik olarak tablet şeklindeki çeşitli ilaçlardan ya da ileri aşamalarda insülinden faydalanılır.
Şeker hastalığı bazen ilk kez gebelikte ortaya çıkabilir. Buna da gestasyonel (gebeliğe bağlı) diabetes mellitus adı verilir.
Daha öncesinden şeker hastalığı olan ve bu nedenle insülin kullanan gebeler ve mevcut gebeliği esnasında şeker hastalığı tanısı konan gebelerde anne adayı ve özellikle de bebek açısından tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir.
GEBELİKTEN ÖNCE VAROLAN DİYABET VE GEBELİK
Tanım: Gebeliği öncesinde diyabet (şeker hastalığı) tanısı konmuş ve tedavisi süren gebelerde Tip I ya da Tip II diyabet sözkonusu olabilir. Ancak gebelerin büyük kısmının genç yaşta olmaları nedeniyle gebelikte Tip I diyabet (insülin kullanılan diyabet) daha sık görülür.
Diyabetli gebelerin tümüne yakını gebelik öncesinde tanısı konmuş hastalardır. Nadir durumlarda tesadüfi olarak Tip I diyabet ilk bulgularını gebeliğin ilk yarısında verebilir.
Gebelikte diyabetin tehlikeleri nelerdir?
Gebelik esnasında varolan diyabet hem anne adayı hem de bebek için oldukça tehlikeli durumların oluşmasına yol açan bir hastalıktır. Bu yüzden gebelikte var olan diyabet her zaman ciddiye alınması ve ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.
Anne adayı için varolan tehlikeler:
Vücudun normal bir kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı gebelikle birlikte önemli derecede artar (özellikle 3. trimesterde insülin ihtiyacı %100'e kadar artabilir). Diyabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve ketoasidoz adı verilen ve komaya kadar varabilen ciddi durum ortaya çıkabilir ("şeker koması").
Kontrolsüz diyabeti olan gebelerde pyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.
Diyabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur.
Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde preeklampsi ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir.
Bebek için varolan tehlikeler:
Gebeliğin erken döneminde, bebeğin organlarının oluştuğu aşamada kan şekerinin yüksek seyretmesi bebekte ciddi bazı anomalilere neden olabilir. Özellikle kan şekeri kontrol edilmemiş bir şekilde gebeliğe başlayanlarda anomalili çocuk doğurma riski 3-4 kat artar.
Diyabeti gebeliğin erken dönemlerinde kontrolsüz kalan gebelerde spontan abortus (düşük) yapma riski de yükselmiştir.
Diyabeti olan gebelerin bebeklerinde başta kalp olmak üzere, santral sinir sistemi, iskelet sistemi, genitoüriner sistem (genital organlar ve idrar yolları) ve sindirim sisteminde çeşitli anomaliler meydana gelebilir. Bunların bir kısmı ve özellikle kalpte oluşanlar normal ultrason incelemesinde görülemeyebilir.
Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır.
Kontrol edilmemiş diyabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.
Kontrol edilmemiş diyabeti olan anne adaylarının bebeklerinde akciğer olgunlaşması diğer bebeklere göre daha geç olur.
Preeklampsi gelişen gebelerin bebeklerinde intrauterin gelişme geriliği (IUGG) ortaya çıkabilir.
Kontrol edilmemiş diyabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.
Doğum eylemi esnasında da bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir:
Kontrolsüz diyabeti olan gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.
İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.
Bebek doğduktan sonra da başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.
Tüm bu sayılanlar gebelik öncesi dönemden başlamak üzere gebeliğin seyri esnasında ve doğum eylemi esnasında kan şekerinin normal sınırlar içinde (60-120 arası) tutulmasıyla büyük oranda başarılı bir şekilde önlenebilmektedir.
Bu nedenle diyabeti olan anne adayı gebe kalmayı planladığı dönemden gebe kalana kadar, gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.
Diyabetli gebelerde yaklaşım:
Genel yaklaşım:
Diyabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diyabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Göz dibi muayenesi ve nörolojik muayene yapılır. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir ve gerekirse insülin dozu tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.
Diyabetli gebelerde anomali gelişiminin önlenmesi:
Diyabeti olan anne adaylarında anomalili bebek doğurma riskini azaltmak mümkündür. Bunun için anne adayının ilk gebe kaldığı günden birinci trimesterin sonuna kadar kan şekerinin normal seyretmesi sağlanır. Kan şekerini kontrol etmenin en ideal yolu gebe kalmadan önce kan şekerini kontrol altına almak ve bunu sürdürmektir.
Kan şekerinin son zamanlarda nasıl seyrettiğini ortaya çıkarmak mümkündür. Bu amaçla gebeliğin mümkün olan en erken döneminde kanda glikozillenmiş hemoglobin değeri (HbA1C) ya da fruktozamin saptanır. Bu iki inceleme aylar öncesine ait kan şekeri yüksekliklerini yansıtır. Değerin yüksek çıkması uzun zamandan beri kan şekerinin yüksek seyrettiğini gösterir. Ancak bu değerin yüksek olması kesin bir tahliye nedeni değildir. Bu durumda bebekte anomali ortaya çıkmış olma riski yüksek olduğundan bebekte daha ayrıntılı inceleme yöntemleriyle anomali araştırılır.
Diyabetli gebelerde bebekte anomali aranması:
Tüm diyabetik anne adaylarında ve özellikle de glikozillenmiş hemoglobin değeri yüksek bulunan anne adaylarında bebek ayrıntılı anomali testlerine tabi tutulur. Normal seyreden gebeliklerde tek başına yeterli olan üçlü test incelemesine ek olarak bu gebelerde 18. gebelik haftasında II. düzey ultrason (daha ayrıntılı ultrason incelemesi) ve 20. gebelik haftasında fetal ekokardiografi yapılır.
Üçlü test 16. gebelik haftasında uygulanır ve özellikle Down sendromu ("mongol çocuk") ve nöral tüp defekti (anensefali, spina bifida gibi durumlar) riskini belirler.
II. düzey ultrason ise normal ultrasondan daha iyi çözünürlüğe sahip olan ve deneyimli kişilerce uygulandığında bebeğin "tepeden tırnağa" ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak veren bir ultrasondur.
Fetal ekokardiografi de yine ultrason prensibiyle çalışan ve deneyimli kişilerce uygulanan bir testtir. Bunda da kalp ve ana damarların anomali açısından ayrıntılı olarak taranır.
Bu testlerden birinde bir anormallik bulunması durumunda amniosentez ya da kordosentez gerekebilir.
Diyabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:
Diyabetli gebe tüm gebeliği boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, diyetine uymalı ve insülin tedavisini sıkı bir şekilde uygulamalıdır. Doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmesi çok önemlidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması gerekebilir. Gözler ve böbrekler başta olmak üzere tüm organlar belli aralıklarla gözden geçirilir.
Kontroller esnasında bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı), gelişme geriliği gibi durumlar aranır. Preeklampsi belirtileri aranır ve preeklampsi gelişmesi durumunda gerekli önlemler alınır.
Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 32. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.
Uzun zaman kontrolsüz kalan ya da preeklampsi gelişen gebelerde bu testlere 28.gebelik haftasında başlanır.
Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.
Diyabetli anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. haftada) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar doz ayarlaması yapılır. Polihidramnios, iribebek, İUGG ya da preeklampsi gelişen gebeler tanı konduğu andan itibaren hastaneye yatırılarak izlenirler.
Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.
Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:
Fetal distres dışındaki bir nedenle 39. haftadan önce doğumun gerçekleştirilmesi gerekirse amniosentez ile elde edilen amnios sıvısında akciğer olgunlaşma testleri yapılır ve sonuca ve gebenin durumuna göre doğum gerçekleştirilir ya da bir süre daha beklenir.
39. bazen de 40. gebelik haftasını dolduran gebede doğum eylemi henüz başlamamışsa doğumu gerçekleştirme girişimleri başlatılır.
İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse diyabetik anne adayı normal doğum yapabilir.
Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.
Diyabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diyabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.
Doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından annenin insülin dozları tekrar ayarlanır.
GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİYABET
Tanım:
Daha önceden diyabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diyabet ortaya çıkmasına gestasyonel diyabet adı verilir.
Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir. Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı diyabetik hale gelebilir.
Gestasyonel diyabet kimlerde görülür?
Gestasyonel diyabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diyabet özelliklerini taşır.
Gestasyonel diyabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler:
Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan;
daha önceki gebeliğinde gestasyonel diyabet geçirmiş olan;
gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan;
yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri);
birinci derece akrabalarından birinde diyabet olan;
tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diyabet gelişme riski artar.
Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan;
gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan;
nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan;
bebeği beklenmedik bir şekilde ölen;
idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diyabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diyabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir.
Gestasyonel diyabet tanısı nasıl konur?
Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG):
Gestasyonel diyabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diyabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar.
Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde gıda alımından bağımsız olarak herhangi bir zamanda suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diyabet olduğunu göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diyabet saptanır.
Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT):
12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diyabet tanısı kesinleşir.
Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır.
Gestasyonel diyabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında tekrarlanır.
Gestasyonel diyabetin yarattığı tehlikeler nelerdir?
Gestasyonel diyabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar.
Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diyabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir.
Anne adayı için varolan tehlikeler:
Gestasyonel diyabette Tip I diyabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür.
Gestasyonel diyabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.
Gestasyonel diyabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir.
Bebek için varolan tehlikeler:
Gestasyonel diyabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir.
Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diyabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir.
Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diyabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.
Gestasyonel diyabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur.
Kontrol edilmemiş gestasyonel diyabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.
Gebelik öncesinden varolan diyabette olduğu gibi gestasyonel diyabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.
İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.
Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.
Tüm bu sayılanlar gestasyonel diyabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar.
Bu nedenle gestasyonel diyabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.
Gestasyonel diyabetlilerde yaklaşım:
Diyabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:
Diyabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diyabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.
Gestasyonel diyabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir.
Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır.
Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.
Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir.
Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.
Gestasyonel diyabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.
Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:
Gestasyonel diyabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir.
Ancak gestasyonel diyabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır.
İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diyabetli anne adayı normal doğum yapabilir.
Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.
Diyabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diyabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.
İnsülin kullanan gestasyonel diyabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır.
Gebeliklerinde gestasyonel diyabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder